de ortaya çıkartacağı yeni dünya düzenine odaklanmak
daha mantıklı olacak gibi duruyor. Kriz tüm detayları ile
sonuçlandığında, böyle bir krizin (varlığından şüphe duymadığımız) kurumsal uyum politikalarına nasıl olup da
takılmadığını sorgulamak da ayrıca gerekecek. Zira uyum
politikalarının en önemli bileşenlerinden birisi, uyumsuzluğun şirket içerisinde ve/veya şirket dışarısına ihbar
edilebilmesini sağlayacak mekanizmaların güvence altına
alınmasıdır. İnsan düşünmeden edemiyor: Ne mükemmel
bir organizasyonmuş ki, kimse rahatsızlık duymadan sürece ayak uydurup işine devam etmiş.
UYUMU KİM DENETLEYECEK?
Evet, böylece konumuza da adım atmış olduk: Uyum çabalarının etkinliği ve sağlamlığı devlet denetimine tabi
olmalı mıdır? Dünyada tek tük başka örnekleri var ama
Türk Rekabet Kurumu da rekabet kurallarına uyumun
denetlenmesi görevinin kendisi tarafından ifa edilmesi
gerektiğine ikna olarak çok önemli bir karar aldı. (bkz.
15.12.2014 tarihli ve 14-52/903-411 Sayılı Karar: Yıldız
Holding A.Ş. tarafından kontrol edilen Dosu Maya Mayacılık A.Ş’nin tam kontrolünün Lesaffre et Compaigne tarafından devralınması işlemi).
Öncelikle uyumun genel perspektifini hatırlamakta fayda var. 1800’lü yıllardan beri şirketler, bazen şirket çalışanlarının hukuka aykırı bir işlem gerçekleştirmesinden
önce, bazen de kamu otoriteleri tarafından hukuka aykırı işlemleri tespit edildikten sonra çeşitli adlar altında
uyum programları gerçekleştiriyorlar. Şirketlerin söz konusu uyum programlarını gerçekleştirmelerindeki amaç
ise aslında bu programın hangi dönemde gerçekleştirilmiş olduğu ile doğrudan bağlantılı. Herhangi bir hukuka
aykırı işlem sözkonusu olmadan gerçekleştirilen uyum
programlarının altında yatan sebep, aslında, çalışanların
şirket adına hukuka aykırı işlemler gerçekleştirmesini
engellemek, bu bilinci kurumsal yapıları ile kültürlerinin
bir parçası haline getirmek ve hukuka aykırı davranış
olsa dahi var olan ticari itibarın istikrarını sağlamaktır.
Uyum programları şirketin herhangi bir cezaya maruz
kalma riskini ölçmek ve piyasa parametreleri ve değişkenlerini daha iyi tanımak bakımından da önem taşır. Bu
sayede yüksek meblağlı yargı süreçlerinden, cezai yaptırımlardan ve kamu nezdinde oluşacak herhangi bir olumsuz etkiden kaçınılmaya çalışılır.
Hukuka aykırı davranışları veya işlemleri tespit edilen
şirketler ise uyum programlarını, şirketlerin çalışanlarından bağımsız bir kişilik olduğunu ve bu tür işlemlerden
çalışanların sorumluluğu bulunduğunu, bu tür bir politikaya şirket içerisinde kesinlikle müsamaha gösterilmeyeceğini kamuya açıklama aracı olarak kullanıyorlar. Diğer
bir ifade ile şirketlerin bu tür uyum programlarının altında yatan esas sebep, çalışanının davranışı sebebiyle kamu
otoriteleri ile tüketici nezdinde kaybettiği güveni yeniden
elde etmek ve zarara uğrayan ticari itibarlarını yeniden
hızlı bir şekilde yükseltmektir. Benzer uygulamaların,
UYUM ÇABALARININ ETKINLIĞI VE SAĞLAMLIĞI
DEVLET DENETIMINE TABI OLMALI MIDIR?
DÜNYADA TEK TÜK BAŞKA ÖRNEKLERI VAR
AMA TÜRK REKABET KURUMU DA REKABET
KURALLARINA UYUMUN DENETLENMESI
GÖREVININ KENDISI TARAFINDAN IFA EDILMESI
GEREKTIĞINE IKNA OLARAK ÇOK ÖNEMLI BIR
KARAR ALDI.
hukuka aykırı işlemler sebebiyle uğranılması muhtemel
maddi zararları önlemek için de kullanıldığını söylemek
yanlış olmayacaktır.
Tabii kamu otoritelerinin şirketlerin bu olumlu yaklaşımına karşı benimseyeceği politika, yani uyum programları ile kurallarını katı ve etkin bir şekilde uygulayan şirketlerin, çalışanlarının hukuka aykırı davranışlarından
sorumlu olup olmayacağı konusu ise sürekli tartışılagelmiş ve bu konuda birçok akademik görüş ortaya çıkmıştır.
İlk başlarda, şirketlerin hukuka aykırı işlemlerin gerçekleşmesinden önce uyum programı uygulamalarına ilişkin
devlet politikası bu programlara genellikle durumu değiştiren bir etken olarak bakmamak olmuştur. Kurumsal
sorumluluğun devam edeceği kabul edilmiş ancak hukuken ilgili olduğu düşünüldüğünden devlet otoritelerinin,
şirketlerin uyum programı uygulamalarını şekillendirmeye yönelik olarak çıkardığı hukuki araçlar yürürlüğe
konulmuştur; ancak bunların esasen teşvik edici bir yönünün bulunduğunu söylemek zordur. Yani uygulanacak
yaptırımlar bakımından şirketlerin bu tür uyum programlarını uygulamaya kendini adamış olması göz ardı
ediliyordu. Halbuki şirketler için finansal yararlarının
yanı sıra devletler bakımından da hem piyasanın işleyişi hem de politik skandalların engellenmesi/azaltılması
açısından bu tür programların uygulanması önem taşıyor.
Lakin son zamanlarda hem şirketlerin hem de pratisyenlerin uyum programı uygulamanın ve devlet otoriteleri
tarafından özellikle dikkate alınmasının önemine dair
çalışmaları meyvelerini vermeye başladı. Örneğin, Avusturalya, Kanada, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya gibi ülkelerde rekabet kurallarına uyumu bir iş kültürü olarak
kabul etmiş şirketlere kesilecek cezalarda %15’lere
varabilecek indirimler öngören yasal düzenlemeler yürürlüğe kondu. Hatta İngiltere’de, 37 ayrı kliniğin ve 200
hekim üyenin menfaatlerini temsil eden Consultant Eye
Surgeons Partnership’in (CESP) rekabet kurallarını ihlal ettiği tespit edildi ve CESP’in kapsamlı rekabet uyum
programı uygulamayı taahhüdü kabul gördü. Uyum programı İngiliz rekabet otoritesi (CMA) tarafından yeterli
bulunur ve ihlal kararından önce bu uyum programı gerçekleştirilirse para cezasında ciddi oranda indirim yapılabileceği belirtiliyor.
Bir diğer çok önemli gelişme de etkili uyum ve etik programları düzenlemelerini içeren 2011 US Sentencing
33