Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın. Ahmet Hamdi Tanpınar
34
YENİLİK ' E YENİLMEK
Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın. Ahmet Hamdi Tanpınar
İnsanlık tarihi bir çok konuda eski ve yeni kavgasına şahit oluyor. Tarih boyunca gerçekleşen her yenilik toplumsal hayatta bir dalgalanma yaratmış ve etik ikilemlere ve tartışmalara sebep olmuştur. Elbette günümüzde de bu tarz tartışmalar devam etmektedir.
Yazı: Ali Cem Gülmen
34
İnsanlık tarihindeki en büyük yeniliklerden biri olan matbaa, kuyumcu Johann Gutenberg tarafından 1468 yılında bulunmuştur. Daha evvel özellikle Uzakdoğu’ da çeşitli ilkel örnekleri olsa da madenî harfler döküp, baskı usulünü de geliştirerek müteharrik harflerle baskı yapma sanatı böylelikle kullanılmaya başlandı.
Özellikle bilim ve kültür alanında bir devrim niteliğinde olan bu gelişmenin Osmanlı sınırlarından içeri girmesi de pek gecikmedi. II. Beyazıd döneminde Musevi asıllı Osmanlı vatandaşları David ve Samuel Nahmes kardeşler ilk basımevini 1494 ' te İstanbul’ da kurdular. Daha sonra imparatorluğun çeşitli bölgelerinde Yahudi, Ermeni ve Rum vatandaşlar tarafından çeşitli basımevleri açıldı. İstanbul‘ da ilk basımevi 1494 yılında kurulmasına rağmen, ilk Türkçe basımevi ancak 233 yıl sonra kurulabildi. Bu esnada Osmanlı topraklarında gayrimüslimler ve yabancı misyonlarca kurulan basımevlerinin sayısının 37 olduğu düşünülmektedir. Kısacası 233 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’ nda tek bir Tükçe metin basılmamıştı.
Peki bunun sebebi neydi? Toplumun hazır olmaması mı? Osmanlı topraklarının yeniliklere kapalı olması mı? İmparatorlukta koyu taassubun hüküm sürmesi mi? Yoksa ekonomik sebepler mi? Elbette bu sebeplerin hepsi Osmanlı’ da matbaanın geç gelişmesinde pay sahibidir. Fakat ekonomik sebeplerin özellikle incelenmesi gerekiyor. Matbaanın Osmanlı sınırlarını zorladığı yıllarda, İslam dünyasında çok gelişmiş olan ve sanatsal olarak da çok başarılı örnekleri olan hattatlık mesleğini özellikle incelemek gerekir. Çeşitli kaynaklarda farklı sayılar verilse de 15. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu’ nda yaklaşık 90 bin kişinin hattatlık sektöründen geçimini sağladığı bilinmekteydi. Padişahlar, bu kadar insanı işsiz bırakmanın sosyal ve ekonomik bazı buhranlara yol açmasından çekindikleri için, yerli matbaalara izin vermemiştir. Bunun yanı sıra, matbaanın kitap sayısını arttırmasının, piyasadaki arz talep dengesini hattatlar aleyhine çevireceği aşikârdı. Özellikle çok pahalı olan ve sıradan insanların ulaşmasının imkansıza yakın olduğu kitapların ucuzlaması, eski ve pahalı teknolojiyi kullanan Hattat Locası için çok da iyi olmayacaktı.
Cem Sultan ile arasında çıkan iktidar mücadelesinde, sırtını hattatlık sektöründe ağırlığı olan ulemaya dayayan II. Beyazıd için bu durum kabul edilemezdi. O ve daha sonra gelen birçok padişah da hattatların ve onları destekleyen ulemanın direnişlerine karşı koyamadı ve Osmanlı İmparatorluğu’ n- da matbaa 230 yıl boyunca yayılamadı. Matbaanın yasaklanmasını savunan dinsel söylemler ise belki bu ekonomik durumu gölgede bırakmak için söylenen mazeretlerdi. Aslında pek çok garip ve bazen kabul edilemez gelişmeyi( kardeş katli vb.) meşrû kılan fetvaları şeyhülislamlardan kolayca alabilen