kişi yalnızca dış davranışları değiştirirken, derinlemesine rolde duyguyu içselleştirmeye çalışır. Bu ayrım, duygusal emeğin çalışan üzerinde bıraktığı psikolojik etkilerin anlaşılmasında önemli bir katkıdır.
Sharon Bolton ise Hochschild’ ın kuramını genişleterek, çalışanların yalnızca işverenin taleplerine göre değil, mesleki etik, kişisel değerler ve toplumsal normlar doğrultusunda da duygularını yönettiklerini savunmuştur. Örneğin bir öğretmen, yalnızca okul yönetiminin değil, aynı zamanda eğitimci kimliğinin getirdiği etik sorumlulukla da duygularını kontrol eder.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Duygusal Emek Duygusal emek yalnızca işin nasıl yapıldığını değil, aynı zamanda işyerinde toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl yeniden üretildiğini de ortaya koyan bir alandır. Arlie Hochschild’ ın The Second Shift( 1989) adlı çalışmasında gösterdiği gibi, kadınlar yalnızca ev içinde değil, iş yaşamında da duygusal yükün büyük bir kısmını taşımaya devam etmektedir. Bu durum, kadınların iş dünyasında çoğu zaman“ görünmeyen emek” üreticileri olarak konumlanmalarına neden olur.
Kadın çalışanlardan sıklıkla anlayışlı, sabırlı, empatik, kibar ve destekleyici olmaları beklenirken; erkek çalışanlara ise daha otoriter, mesafeli ya da rasyonel roller biçilir. Özellikle hemşirelik, öğretmenlik, sosyal hizmet
|
ve sekreterlik gibi“ kadınsı meslekler” olarak tanımlanan alanlarda duygusal emek bir zorunluluk halini almıştır. Bu durum, duygusal emeğin toplumsal cinsiyetle nasıl iç içe geçtiğini açıkça ortaya koyar. Duygusal emeğin“ kadınlara ait doğal bir özellik” olarak görülmesi, bu emeğin hem maddi karşılığının düşük olmasına hem de kurumsal düzeyde yeterince görünür ve değerli sayılmamasına yol açar.
Ayrıca, bu tür beklentiler yalnızca kadınların hangi işlerde çalışabileceklerini değil, aynı zamanda bu işlerde nasıl davranmaları gerektiğini de belirler. Örneğin müşteri hizmetlerinde çalışan bir kadın, asık suratlı veya mesafeli davrandığında“ soğuk” ya da“ uygunsuz” olarak etiketlenebilirken; aynı davranış bir erkek çalışanda profesyonellik ya da mesafe koyma becerisi olarak değerlendirilebilir. Bu çifte standart, duygusal emek yükünün çalışanlar arasında eşit olmayan biçimde dağılmasına neden olur.
Duygusal emek, modern iş yaşamında giderek daha merkezi bir konum kazanmakta, ancak hâlâ hak ettiği görünürlüğü ve değeri görmüyor. Bu emek biçimi, yalnızca bireysel bir beceri ya da profesyonel bir yeterlilik değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet rolleri, sınıfsal ilişkiler ve ekonomik sömürü biçimleriyle iç içe geçmiş karmaşık bir yapıdır. Kapitalist sistemin hizmet odaklı yapısında
|
, insanların duyguları da bir tür üretim aracı hâline gelirken, bu emeği sürdürenlerin yükü giderek ağırlaşmaktadır. Görünmeyen emek biçimlerinin tanınması, toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümlerinin sorgulanması ve çalışanların duygusal refahının kurumsal düzeyde gözetilmesi, daha etik, adil, sürdürülebilir ve insan odaklı bir çalışma hayatı inşa etmenin ön koşullarından biridir.
Kaynaklar:- Hochschild, A. R.( 1989). The Second Shift. Viking.
- Guy, M. E., & Newman, M. A.( 2004).“ Women’ s Jobs, Men’ s Jobs: Sex Segregation and Emotional Labor.” Public Administration Review, 64( 3), 289 – 298.
- Naples, N. A.( 2003). Feminism and Method: Ethnography, Discourse Analysis, and Activist Research. Routledge.
|
47 |