43 m yüksekliğinde 23.3 m çapında ana kubbe ile bunu destekleyen dört yarım kubbeyi
dört büyük fil ayağı taşımakta ve sanki ana kubbe havada asılı duruyor gibi bir etki
vermektedir. 260 pencere ile aydınlık bir harim ve mavi, yeşil beyaz renklerin ağırlıklı
olduğu 20.000 den fazla İznik çinisi ile süslenmiş iç mekanı çok güzeldir. Mermer mihrap
ve minberinin işçiliği, sedef ve fildişi süslemeli kapı ve pencere kanatları da dikkate
şayandır.
Sultan Ahmet Camii bundan 402 yıl önce, 9 Haziran 1617 cuma günü Hz Hüdai’nin
okuduğu hutbe ile ibadete açılmıştır. O gün fırtına olduğu için hiçbir kayıkçı denize
açılmak istememiş. Hz. Hüdai ve birkaç müridi kendi kayıkları ile denize açıldığında
denizde fırtınadan azade güvenli bir yol oluşmuş. Günümüzde Hüdai yolu adıyla
denizcilerce maruftur. Zaten dindar bir kimliği olan Sultan Ahmet han, Hz. Hüdai’nin
terbiyesine girdikten sonra Hz. Peygamber muhabbetiyle dolup taşmış bir mümindir. O
senenin ramazan ayında Sultan Ahmet Camii hünkar kasrında itikafa girmiştir. Bahti
mahlasıyla yazdığı şiirler bir divançe oluşturacak ölçüdedir. Mısır’da Sultan Kayıtbay’ın
yaptırdığı camide bulunan kadem-i şerifi İstanbul’a getirterek Eyüp Sultan Hz. de
muhafaza ettikten sonra caminin açılışı ardından camiye naklettirmişti. Rüyasında Hz.
peygamber’in huzurunda Sultan Kayıtbay’ın kendisinden şikayetçi olması ve peygamber
Efendimiz’in de emaneti iadesini emretmesi üzerine kadem –i şerifi Mısır’a geri
göndermiştir. Kendisini son derece müteessir eden bu olayın ardından kaleme aldığı ve
sürekli sarığının arasında taşıdığı şu mısralar gönlündeki peygamber aşkını ayan beyan
ortaya koyar;
“N’ola tâcum gibi başumda götürsem dâim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı rusülün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidür
Ahmedâ durma yüzün sür kademine ol gülün”
Bir seferinde manevi sultan Hz. Hüdai’yi ziyarete Üsküdar’a giden Sultan Ahmet Han
çarşıda hazretle karşılaşır ve kendisi atından inerek Hz. Hüdai’yi bindirir ve atı yedeğine
alarak yürür. Bu büyük bir tazim ifadesidir. Bir kaç adım sonra Hz. Hüdayi’nin gönlü
sultanın yürümesine razı olmaz ve kendisi attan inerek sultanı bindirir. “Sırf mürşidimin
duası tezahür etsin diye teklifinizi kabul ettim hünkarım“ der. Çünkü Hz. Üftade, Aziz
Mahmut Hüdai’ye “Oğlum, padişahlar rikabında yürüsün“ diye dua etmiştir. Bir başka
gün Hz. Hüdai saraya ziyarete geldiğinde Sultan abdest suyunu bizzat dökmekte, Valide
Sultan’da havlusunu hazırlamakta iken, valide sultan bir keramet gösterseler keşke diye
aklından geçirmektedir.
45