Hz. Hüdayi,“Halife-i ruy –i zemin abdest suyumuzu dökerken valide sultan hazretleri de
havlumuzu hazırlamakta, bundan büyük keramet mi olur ‘’ diyerek Sultanın gönlünden
geçene vakıf olduğunu beyan eder. Hz. Hüdayi’nin meşhur duasını da Sultan Ahmet’in
ondan dua rica etmesi üzerine ettiği söylenir;
“Kıyâmete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kerre
türbemize gelip rûhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir. Bize mensûb olanlar, denizde
boğulmasınlar; âhır ömürlerinde fakirlik görmesinler; îmânlarını kurtarmadıkça
ölmesinler; öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve de ölümleri denizde boğularak
olmasın!..”
Genç padişah Sultan Ahmet Camii’nin açılışı üzerinden bir yıl bile geçmeden hastalanarak
vefat etti ve külliyenin bir parçası olan türbesine sırlandı. 28 yıllık kısacık bir ömür ancak
bu kadar bereketli olabilirdi. Gasil işlemleri için saraya davet edilen Hz.Hüdai sultanı çok
sevdiği için dayanamayacağı gerekçesiyle bu vazifeden affını rica etmiş ve yerine bir
halifesini göndermiştir.
Bugün İstanbul deyince hemen akla gelen ve tüm dünyada Mavi Cami adıyla en çok
bilinen bir yapı olan bu güzel eser, incecik minareleri adeta bir şelale gibi akan
kubbeleriyle devasa ölçülerine rağmen az bulunur bir zarafetle İstanbul’un en mutena
köşesini süslüyor. Günümüzde ve inşallah kıyamete kadar aziz İstanbul’umuzu taçlandıran
bu Camii banisi olan sanatkar ruhlu padişah ve O’nun gönlünün efendisi olan Hz.
Hüdai’nin Resulallah (s.a.v) aşkının somutlaşmış bir mührü gibidir. Ne mutlu gök kubbede
bir hoş seda bırakanlara…
46