Haziran 2019 haziran2019 | Page 30

Doğrusu tırstım ama şöhretin peşine takılmış gidiyordum. Binadan içeriye girdik, bir kat aşağıya indik, sonra bir kat daha. Eksi ikiden sağa doğru döndük. Dar bir koridorda ilerledik. Sonra sola döndük, sonra sağa, sonra sola, sonra tekrar sola derken, bir daha bulamayacağım, çıkışı asla göremeyeceğim bir labirentin arasında fotoğrafçı olduğuna bin şahit gereken bir dükkânın kapısından içeriye girdik. Kapıda “Ünlülerin Fotoğrafçısı” yazıyordu. Demek ki ben de artık ünlü olmuştum. Henüz ünüm yoktu ama “lü” ekini alarak, “ünlü” olmuş olmalıydım. Yoksa bu fotoğrafçıda benim ne işim olabilirdi ki, Tahsin niye benle buraya kadar geleydi ki, 80 yaşını geçmiş bu fotoğrafçının deklanşöründen çıkacak manaya neden bu kadar takılaydım ki… Yaşına göre isminin ne olacağını tahmin etmeye çalıştım, “Ahmet amca, Mehmet amca, Hasan amca..” diye aklımdan bir ton isim geçti ama “Cankat” hiç aklıma gelmemişti. Sevimli demek olan Cankat, bu adamda çok sırıtıyordu, çünkü Cankat, resmen somurtuyordu. Tahsin beni tanıştırdı, Cankat ise bana sorular sordu. Annemi, babamı, kardeşlerimi, çocukluğumu, okulumu, öğretmenimi, arkadaşlarımı, iş hayatımı, patronumu, çalışma arkadaşlarımı, dostlarımı, eşimi, dostumu.. Akla hayale gelmeyecek her şeyi sordu. Sonra sevdiğim renk, en çok tercih ettiğim araba, sevdiğim kitap, beğendiğim fotoğraf, en çok nereye gitmek istediğim, nerede yaşamayı arzuladığım. Yahu o sormaktan bıkmadı, ben cevap vermekten bıktım. O sorunca kendimi yeni yeni tanıdığımın da farkına vardım. Meğer birçok şeyi nasıl da bir ritüel halinde yapıyormuşuz. Sevmeyi bile öyle. Cankat beni kendime getirdi. İşte şimdi kendimi tanımaya başladım, işte şimdi şöhret basamaklarını daha manalı, daha azimli, daha içten tırmanacaktım ve merdivenin her basamağında yanımda Cankat olacaktı. Gerçi yaşı itibariyle her basamağa çıkması kolay olmayabilirdi ama gittiği yere kadar, gitmedi kader derdik Mevlana gibi… Tam üç saat olmuştu, bu köhne binanın köhne bodrum katında, köhne fotoğraf stüdyosunda fotoğraf çekme çabası. Ahret soruları tamamlanınca birer çay içtik. Ben bir de soğuk su istedim ama Cankat amca “üşütürsün” deyip ılık su ikram etti. Sanki ses yarışmasına katılacağım da, ses tellerim zarar görecek gibi adam titizleniyordu. Alt tarafı bir vesikalık fotoğraf çektirecektim ama alt tarafı vesikalık değilmiş, o bir sanat eseriymiş, öyle dedi Cankat. Tahminime göre yaklaşık bin kez ışık yandı söndü, deklanşör sesi geldi, sonra kesildi, geldi sonra kesildi. Işık yandı, ışık söndü, ben terden sırılsıklam oldum. 8 saatin sonunda istediği pozu aldığını söyleyen Cankat, Tahsin’e kimlerin resmini çektiğini, nasıl çektiğini ballandıra ballandıra anlatıyordu. 30