Haziran 2019 haziran2019 | Page 28

Bebek sahilinde sabah yürüyüşümü yapıyordum. Kimse tanımasın diye koyu gözlük takmış, bir de kafama şapka geçirmiştim. Arnavutköy’e doğru geliyordum ki bankta oturup kitap okuyan bir genç kız bana dikkatli bakıp, “Vallahi de o, billahi de o” diyerek elindeki kitabı ve beni gösterdi. Kitap benim kitaptı, kalabalık ise benim değildi, bir anda etrafımı sarana kadar. Herkes imza istiyor, herkes bir şeyler soruyordu. Yahu bırakın ağız tadıyla yürüyüş yapalım, vücuduma ağır gelen şu koca göbeğin boğazını sıkıp, bir köşeye atayım. Ne mümkün, hayranlarım beni saatlerce oyaladı. Sabah kahvaltı saatim gecikti, sonraki basın toplantısı ve dolayısıyla ondan sonraki görüşmelerim. Ahh şu yoğunluk beni öldürecek, boğulacak gibi oluyorum, sıkıntı basıyor, terliyorum, sırılsıklam terledim. Uyandığımda her yanım sırılsıklam olmuştu. Yok, bu editörle görüşmeye gidene kadar uyumamam gerekiyor. Uyudukça şöhret basamaklarını tırmanıyorum ve özgürlüğüm gittikçe daralıyor. Ben öyle sıkıntılara gelemem. Yolda yürüdüğünde hiç kimse seni tanımayacak. Pazara da gideceksin, lüks mağazaya da,. Hiç kimseye hesap vermeyecek, hiç kimsenin hesap sormasına ihtiyaç duymayacaksın. İnsanın açık alanda esir olmasıdır şöhret ve bu bana göre değil. Kalktım, bir kahve yaptım, belki uykum açılırdı. Saat 6 olmuştu. İyi şunun şurasında ne kaldı ki… Kahvemi yudumladım, bir kenara bıraktım. Dünkü gazeteyi alıp haberlere göz gezdirdim. İlk sayfada siyasi atışmalar vardı, çevirdim. İkinci sayfayı tümden kaplayan bir reklam vardı geçtim. Üçüncü sayfada bütün bir ülkenin çıldırdığına kanaat getireceğin cinayet haberleri vardı. Okumaktan vazgeçtim, bulmacaya yöneldim. Adımın anons edilmesiyle kızılca kıyamet alkış koptu. Gururlanmamak elde mi, dostlarım, eşim ve çocuklarım da ayağa kalkarak alkışladı. Onları gören koca salon da ayağa kalkarak alkışladı. Alkışlar arasında sahneye yöneldim, ben sahneye yaklaştıkça alkışın şiddeti de artıyordu. Sonunda sahnedeydim. Uzun yıllardır düşlediğim sahnedeydim. Sunucu yanıma yaklaştı, daha doğrusu beni yanına çekti, yüzüm kameralara dönük olsun diye çaktırmadan beni eğip, büktü. Sonunda bütün dünyanın görüş alanına girdim, bütün objektiflere o güzel, o anlamlı, o endamlı ve o manalı pozumu vermeye başladım. 28