Fotoğraf Hayatın Özetidir
Naif Karabatak
Sonunda benim de bir kitabım olacak, hiç
kimse bana kitapsız diyemeyecekti. Dün
akşam geç saatlerde aradı editörüm,
“yarın gel, detayları halledelim” dedi.
Detay çok, detayların arasına girersen
labirentlerde
dolaşabilirsin
ama
editörümün detayı, birkaç lüzumlu evrak
olmalı,
imzalar
atılmalı,
şöhret
basamaklarını koşarak tırmanmalıydım.
Kitabım çıktıktan sonra ilk imza gününün
izdihamı ana haber bültenlerinin ilk
sırasına yerleşmişti. “Yazara büyük ilgi”
deniyor ve uzun kuyruklar bütün tivi
kanallarının
ekranlarını
süslüyordu.
Onların ekranını süsleyen tabii ki ben ve
müstesna kitabımdı. Bütün mikrofonlar
bana dönük, bütün muhabirler en güzel
soruyu sorup, en ilginç cevabı alma
derdinde. Cevabın normali kimseyi
kesmiyor, illa ilginç olacak, illa “bizim
kanalda farklı çıktı” diye caka satacaklar.
Onlar da biliyordu ki, cevabı verdiren
sorudur. En iyi soru, en iyi cevabı getirir.
Bir hayranıma kitap imzalıyorum, sonra
diğerine adını sorup, ona da bir imza
armağan ediyorum, sonra bir daha, sonra
bir daha.. Terden sırılsıklam bir şekilde
yataktan fırladım. Daha saat sabahın
üçüydü ve benim editörle buluşmama 7
saat vardı. Geçer mi bu. Bir daha uyusam,
bu defa Nobel Edebiyat Ödülünü aldığımı
göreceğim, kesin. Uyuma düşüncesi,
beraberinde şöhreti getiriyordu ama
geçici bir şeydi bu. Bana kalıcısı lazımdı.
Ya da bana ne lazımdı doğrusu
bilmiyordum. Şöhret olmayı istiyor
muydum, onu da bilmiyordum.
27