Adı Elzem
Uğur Canbolat
ONU kamburlaşmış sırtı ile hatırlıyorum.
Dünyanın tüm derdini yüklenmiş de
taşıyor gibiydi. Yüzüne baktığınızda
içinden
çıkılamayacak
kıvrımlar
barındıran en zorlu harita ile karşı karşıya
olduğunuzu anlardınız. Boşa yaşamadığı
belliydi.
Felek
onu
çemberinden
geçirirken epeyce silkelemişti.
Aydınlık bir insandı. Yanında oturduğunuz
her an içinize ışıktan huzmeler düşerdi.
Giderek ışıdığınıza inanırdınız. Sözleri
yormazdı. Sohbeti can suyu gibiydi.
Kelimelerinde diriltici bir nefes vardı
sanki. Dilhânesi mamurdu. O sebeple de
imar ediciydi cümleleri.
Ne vakit yanında bulunsam kalkındığımı
hissederdim. Yıkılmış, kıyılmış tüm
yanlarım şifa bulurdu.
Kendime olan ağırlığım ortadan kalkar tüy
kadar hafiflerdim.
Beni bir dostum tanıştırmıştı. Gel seni
yıkık birine götüreyim demişti. Şaka
yaptığını düşünüp aldırmamıştım ama
sormadan da duramamıştım neden diye.
Çünkü sen bugün yıkıksın. Virânesin.
Hâlden anlayan birine ihtiyacın var. Harap
olan harap olanı anlayabilir ancak
demişti. İtiraz edememiştim.
Gitmiştik. Çayı çaya ekledik, muhabbeti
muhabbete uladık.
Akşamın alacası gecenin zifiri karanlığına
yerini terk etmekle kalmamış sabahın
aydınlığına erişmiştik.
Ne çaya doymuştuk ne de muhabbete.
Doyamadık efendim dedim. Muhabbet
doyulmaz bir pınardır imanım diye
cevapladı. Doyulsa ona muhabbet
diyemezdik zaten diyerek de sözünü
perçinledi.
21