SAYI: 3 (EYLÜL 2019)
kurban vererek, kendisine çizilmiş kadere de razı olarak uysallaşmış, sıradan bir su akıntısına
dönüşmüştü. Artık onun kumundan başka sermayesi yoktu. Belki de insanlar bu yüzden
Sakarya ile ilgilenmiyorlardı. Koca kent Adapazarı’nda, “Süs Bitkileri, Kanarya Sevenler
Dernekleri” vardı ama bir tane bile Sakarya sevenler derneği bulunmuyordu!..
O akşam Adapazarı’nda Sakarya valiliğinin misafiri olarak kaldık. Uzun bir günün
yorgunluğu üzerimizdeydi. Ama ilk günün sonunda duyduğumuz gönül huzuru her şeye
değerdi.
Ertesi sabah Adapazarı Ovası’nın kuzey kenarına yakın Aktefek Köprüsü’nden yol
devam etme kararı aldık. Kararlaştırdığımız noktada botumuzu nehre indirdiğimizde, etrafta
kimseler yoktu. Nehir bizi bekler gibiydi. Hiç zorlukla karşılaşmadan kendimizi Sakarya’nın
dinginliğine bıraktık…
Mağara Boğazı’nı geçerken nehrin sunduğu görüntüler karşısında yorgun düşmüş
gönlümüz, yamaçları süsleyen ağaç denizini çağrıştıran manzaralarla avunmaya çalışıyor.
Kıyıda rastladığımız insanlarla el kol hareketleri eşliğinde anlaştığımızı zannederek,
Sakarya’nın içinde bulunduğu durumun gönlümüzde yarattığı hüznü dağıtma derdindeyiz. Bir
yağmur serinliğinde ıslanmamız bile hiç kimseyi ferahlatmıyor belli ki!
Sakarya akıyor!.. Olup bitene aldırmadan yeni bir büklümün önünde sanki bilinmez
bir aleme sürüklüyor bizi. Adatepe ilerisinde nehir kenarında tarlasında uğraşan bir grup
insan, işlerini bırakıp nehir de suyun akışına kapılmış botu ve ekibi izliyor. El sallıyoruz.
Karşılık verip, çaya davet ediyorlar. Bağıra çağıra teşekkür edip yüzümüzden yansıyan
gülümsemeleri onlara yöneltiyoruz.
Çevrede yeşillikler içindeki sırt, tepe yamaçlarında kırmızı kiremitli, beyaz badanalı
tek tek veya kümeler halinde evler… Tıpkı ünite dergilerindeki bir çizerin kaleminden çıkmış
manzaralar. Ötelerde durgun su yüzeyinden yansıyan güneş ışınlarının ağaçlardaki şavkından
oluşan ışık oyunları. Kuş sesleri dışında sükûnete boğulmuş bir dünyanın orta yerinde, nehir
suyunun keyfi akışına kapılmış sürükleniyoruz. Huzur dedikleri bu olsa gerek. Gönlümüzü
burkan görüntüler yok dediğimiz demler… Yükseklerde, bölüğünü arayan bir kuşun belli
belirsiz çığlıkları… Altımızda her şeye kayıtsız akışını sürdüren Sakarya.
Sakarya Nehri’nde sürüklenme ile birlikte zaman da akıyor. Akşam saatleri. Gölgeler
dönüyor. Kirli suyun rengi gri tonlardan ancak güneş ışınlarını yansıttığı yerlerde kırmızıya
kayarak değişmeler gösteriyor.
Gölgeler dönüyor. Döndükçe uzuyor. Akşamın yorgunluğu, soluk ışıkla birlikte ekip
elemanlarının yüzünden yansıyor. Sükûnet her yanı sarmış. Gözlerim nehri kuşatan
akkavaklar, söğüt dalları üstünde.
Nana’yı arıyorum!.. Botumuzun yanından geçen bir plastik bidon parçası, “adeta
kendine gel” der gibi! Bu suda Nana olur mu? Çelişkiler, hayallerimi prangalıyor.
Kamp kurduğumuz kıyıda akşamın dinginliğinde yürüyorum. Sükûnet, her yana
hakim. Sakarya Nehri üzerine anlatılan onlarca efsane arasında aklımda en kalıcı olanı, su
perilerinin en güzeli olan Nana’nın bu nehir sularında yaşadığı! Gerçekle hayaller arasında
gidip geliyor düşüncelerim. Bir yanda insan hoyratlığının pençesinde kıvranan Sakarya, öbür
yanda böyle olmamalıydı diyen mantığım. Bir çıkış olmalı Sakarya başta olmak üzere bütün
doğal ortam unsurlarımız için…
5