SAYI: 3 (EYLÜL 2019)
Sakarya Nehri’nin Adapazarı (Akova) Ovası’na açıldığı Geyve Boğazı çıkışında, çok
sayıda kum ocağı bulunur. Yıllardır kum alımları dolayısıyla nehrin yatağında meydana
getirilen tahribat, kelimelere sığmaz ölçülerde. Özellikle boğaz çıkışındaki Karaçam ile daha
kuzeydeki Kumbaşı köyleri arasındaki kısımda yatak, tamamen beşeri müdahalelere bağlı
olarak belirlenmiş. Oluşturulan yapay setler, sırt ve tepeler arasında Sakarya kendisine çizilen
rotasında akmaya çalışıyor. Daha doğrusu var olma savaşı veriyor.
Burası Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun en hareketli olduğu kuzey kolu üzerinde. Her
zaman deprem riski var. Merkez üssü burası olabilecek büyük bir depremde Sakarya Nehri
kum alımları ile kararsızlaştırılmış yatağında, böyle bir depreme nasıl tepki verir? Bunu
düşünen oldu mu acaba? Düşünen olsaydı, kuruluşumuza ve kurtuluşumuza destan yazdıran
Sakarya, bu hallere getirilir miydi diye düşünmekten insan kendini alamıyor.
Yatak çevresinde rastgele oluşturulmuş çok sayıda göl var. Bazı göl alanları yatakla
içiçe. Havadan çekimler yaparak ortaya çıkan tabloyu daha net görmek istiyoruz. Bu kesim,
Sakarya Nehri’nin Geyve Boğazı’ndan Adapazarı Ovası’na açıldığı kısımda oluşturduğu bir
delta. Denilebilir ki, nehir Karadeniz’e varmadan önce ilk deltasını burada meydana getirmiş.
Bu nedenle kum ocağı işletmeleri burada yoğunlaşmış. Kum, çakıl depolarının yarattığı
engebeler içinde yürümek, bir kırgıbayır topografyasında yürümekten daha zor.
Birbirini takip eden sırtlar, tepeler arasında Sakarya’yı buluyoruz!..
Akışı, akış değil. Bitkin…
Rengi renk değil. Küskün!
Yıllar önce Doğu Karadeniz’in delikanlı nehri Çoruh’u böyle bulmuş, içimdeki hüznü,
“keşke bu ellere gelmez olaydım, seni bu hallerde görmez olaydım” ağıtı ile dillendirmiştim.
Ölgünlüğü, kırgınlığı, durgunluğu ile Sakarya’ya önümde daha bir acılı, daha bir mey sesli ağıt
bekliyor!
Hoş ya! Sakarya’nın içine düştüğü hallere yanan yüreğimi, ağıtlar bile söndüremiyor.
Kirlilikten yüzüne bakılır gibi değil!
Ama kendisine yüzyıllar önce yakıştırılmış olan “cehennem” yerine, afacan ama bir o
kadar da eli yüzü kir pas içinde bir çocuğun esintileri var akışında. Arada nazlı bir süzülüşü,
sizi ona karşı ısıtıyor. Sakarya bu… Deli doluluğu her zaman olur! Üzüntülüyüm.
Arkadaşlarıma bakıyorum. Hiç kimse birbiri ile konuşmuyor. Belli ki geçmişteki Sakarya’yı
arıyorlar!
Tası tarağı topladık. Ekipte herkesin suratı asık. Bilinmez bir elden tokat yemiş,
nehirden kaçarcasına arabamıza koştuk.
Kurtulduk mu?
Adapazarı Ovası düzlüklerinde Sakarya’yı nerede bulduysak, o kirli yüzüyle bizi
karşıladı. Yola çıktığımızdan beri delik deşik edilmiş dağlarımızı, çöp yığınlarına boğulmuş
ormanlarımızı, zehir akıtan akarsularımızı gördükçe, tarifsiz ıstıraplar içinde gönlümüz bitap
düştü…
Sakarya’nın yarattığı hayal kırıklıkları içinde akşam saatleri Adapazarı merkezindeki
Sakaryapark’a ulaştık. Karşılayanlar, program gereği verilen saatte oraya varmış olmamıza
hayret ediyorlar. Herhalde nehir hakkında fazla bilgi sahibi değiller. Zorlu bir yolculuk
yapacağımızı sanıyor olmalılar. Oysa Sakarya o eski şöhretini yatağını kuşatan kum ocaklarına
4