SAYI: 3 (EYLÜL 2019)
Hem aileler tarafından hem de eğitim veren kurumlar yani okullar tarafından bakıldığında
ne yazık ki doğa zekasına sahip veya doğaya ilgisi olan, doğada bulunmaktan hoşlanan
çocuklar pek dikkate alınmamaktadır. Durumun bu hale gelmesinde elbette ki sanayiinin
doğuşu ve devamındaki teknolojide çok ileri bir safhaya gelinmesi etkili olmuştur.
Bununla birlikte özellikle milenyum çağı dediğimiz 2000’li yıllardan sonraki dönemlerde
teknolojinin kendini zirvelere taşıması yetiştirdiğimiz çocuklarla doğa arasındaki bağın
kopmasına yol açmıştır. Bu bağ eksikliğinin giderilmesi için başta anne ve babaların
durumu fark etmesi ve müdahil olmaları gerekiyor. Esasında anne ve babalar da bu
durumdan pek şikayetçi değiller. Onların eline telefon, tablet veya bilgisayarları verip
çocukların akşama kadar onlarla meşgul olmaları bir nevi işlerine geliyor. Hem annenin
hem de babanın iş hayatında olduğu bir zaman içerisindeyiz. Dolayısıyla akşam evlerine
geldiklerinde çocukları ile oynayabildikleri veya onlara zaman ayırabildikleri süreler
kısıtlı. Artık onların tembel tembel kanepeye uzanıp televizyon izlemelerinden, kafalarını
telefonlara gömmekten rahatsız olmaları gerekmektedir. Çocukların bir söğüt ağacına
konan kuşun adını, toprakta hızlıca hareket eden kertenkeleyi, bozkırlarda yetişen
gelinciğin rengini, beyaz karın suyundan içerek toprağın neminde hayat bulan kar çiçeğini
değil, bunların yerine yeni çıkan telefon modelini, en sevdiği ünlünün bindiği arabanın
markasını bilmeleri anne ve babaya üzücü ve incitici gelmelidir. Çocukların yaşadığı
evreni televizyondan, telefondan, internetten, bilgisayar oyunlarından uzaklaştırmak
gerekiyor. Yapılan araştırmaların çoğu teknolojinin çocukların hayatına girmesiyle
birlikte çocukların doğadan uzaklaşmasına neden olduğunu gösteriyor. Yapaylıktan
doğallığa çekmek gerekiyor. Doğallık bilgisayar oyunlarıyla, akıllı telefonlardaki akıl dışı
programlarla gelmez. Doğallık toprağın kendisinden çocukların çamurlu elleriyle çıkar.
Çimen lekeli giysi kollarından geçip kalbe varır. ( Louv, 2018 ) . Aile içerisinde kuşkusuz
ki bir eğitimden bahsetmek gerekiyor. Bir doğa eğitiminden. Özellikle okul öncesinde ve
devamında okul sürecinde anne ve babaya bu konuda büyük iş düşmektedir. Gelişim
psikolojisi uzmanlarınca yapılan araştırmalar çocukluk döneminde kazanılan bilincin
ileriki yaş dönemlerini de tetiklediği ve bilincin kalıcı olduğunu göstermektedir. (Çukur
ve Özgüner, 2008). Çevreye ve doğaya karşı sorumluluk sahibi, çevre ve doğa dostu
bireylerin olması toplum açısından önemlidir. Bu sebeple çocuklarımızı doğanın içine
atmak ve onlarla birlikte etkinlikler yapmak gerekiyor. Çocuklarımızın doğayla bağ
kurmalarını sağlamanın en etkili yolu bu bağı kendimizin kurmasıdır. Bizler onlarla ne
kadar birlikte olursak çocuklarımız o kadar içselleştirmiş olur. Çocuklarla birlikte doğada
zaman geçirmeliyiz, kendimizi daha iyi ve daha mutlu hissetmemize yola açacaktır. Bu
arka bahçedeki ağaçlarla çevrili, çimlerle örtülü bahçe bile olsa birlikte olmalıyız. Onlara
hikayeler anlatmalıyız. Kendi çocukluğumuza özel doğa hikayeleri. Söğüt ağacındaki
yaprakları, küçük nehrin kenarındaki çiçekleri, yanında yürüdüğünüz derenin kıvrımını,
18