SAYI: 2 (Haziran 2019)
Şeriati’nin Ekim 1970 yılında Abadan’da petrol fakültesi öğrencilerine yapmış
olduğu konuşma kitaba çevrilmiştir. Kitabın girişinde Şeriati şunları ifade eder. “İnsan
yaşamının en büyük sorunu bizzat ‘insan’ sorunudur. Hayat ne ölçüde aydınlanırsa
aydınlansın, yeryüzünün güçlükleri ne ölçüde kolaylaşırsa kolaylaşsın, insan ne denli
dünyaya egemen olursa olsun, sorunlar ne denli çözülürse çözülsün, bu ölçüde de
‘insan’ sorunu belirsizleşmekte ve giderek trajik boyutlara varmaktadır. Bilim aracılığı
ile her gün eskisine oranla daha çok sorunun cevabı verilebilmektedir. Gelgelelim ‘insan
nedir?’ sorusu da daha güncel olmakta ve gitgide sorunsallaşmaktadır. Nitekim bu
bunalıma Batı’da bizden daha büyük boyutlarda ve bizden daha erken varıldığını
görüyoruz. Orada ‘insanın kim olduğunu bilmiyorum!’ trajedisi bizden daha fazla
sezilmektedir. Çağdaş insan için temel sorun insanın kendisidir. Nedir insan? İnsanın
bilinçli, doğru ve mantıksal bir tanımına ulaşmadıkça hiçbir sorun çözülemez.”
Şeriati’nin bu ifadelerinde insanı tanımlamanın karmaşıklığı üzerinde durmakta ve bu
durum ile ilgili kesin hükümlerden kaçınmaktadır. Kitabın ana konusu insan ve onu
zorlayan güçleri açıklamak ve insanı tanımlayan kaderci ve belirleyici teorileri eleştirel
bir şekilde yaklaşmaktır. İnsanın Dört Zindanı adlı bu kitap, insanın yaşamını
şekillendiren ve onun tabiriyle zorlayıcı güçler olarak açıkladığı çevresel determinizm,
natüralizm 2 (doğalcılık), historizm 3 (tarihselcilik), sosyolojizm 4 (toplumsalcılık) ve
biyolojizm (dirimbilimcilik) daha genel olarak determinist (belirlenimci) yaklaşımlara
eleştiriler getirir. Bu görüşleri sırasıyla açıklayalım.
Doğalcılık: Sanatçılara ve edebiyatçılara da ilham kaynağı olmuştur ancak bizi
ilgilendiren ahlak felsefesine getirdiği görüştür. Bu anlayışa göre kişi, içinde yetişip
büyüdüğü toplumsal ve doğal çevrede şekillenir. Ekonomik ve toplumsal baskılar
altında ezilen kişiler, içlerinden gelen güçlü dürtülerle hareket ederler. Kaderlerini
belirleyebilme gücünden uzak olduklarından davranışlarından da sorumlu tutulamazlar.
Diğer bir ifadeyle insan hem yaşadığı toplumda hem de doğa tarafından yaratılır ve var
olur. Kaderlerini belirleyemezler.
Tarihselcilik: Bu görüşe göre bireyin yaşamış olduğu yerin tarihi kişiyi meydana getirir.
Örneğin ben Türkiye’de doğmuşsam Türk ve Müslüman olurum. Yunanistan’da
doğmuşsam Yunan ve Hıristiyan olarak var olurum. Eğer Hindistan’da doğmuşşam
başka bir dinim ve dilim olurdu. Benim şu özelliklerim var ise geçmişimde başlangıçtan
bugüne kadar süregelen tarih dolayısıyladır. Türk tarihi, İslam tarihi vb. bu tarihler
birbiri ile örülmüş ve benim geçmişimin tarihini oluşturmuş, bu yüzyıla kadar gelmiş ve
bu tarih sonunda Dünya’ya gelen Ben’i ortaya çıkarmıştır. Yani ben, tarihimin bana
vermiş olduğu özelliklere sahip olmuşumdur. Bu durumda bireyi tarihsel olay ve olgular
meydana getirmektedir.
2
Ali Şeriati burada Ahlak felsefesindeki natüralizm’den bahseder. Ahlak felsefesinde natüralizm, ahlakî çıkarımların, ahlakî
olmayan ifadelerden yapılabileceği teorisidir
3
Tarihselcilik (historizm) İnsan ve bütün insani bireyler -herkes ve her "ben"- tarih tarafından meydana getirilmiş şeylerden
ibarettir.
4
Sosyolojizm (sociologisme) ile sosyoloji arasında fark vardır. Sosyolojizm, toplumun temel alınışıdır. İnsanın toplumsal çevrenin
ürünü olduğunu savunur. Sosyoloji ise, (sociology) insan topluluklarının yaşayışını, bu yaşayışı yöneten kanunları inceleyen
bilimdir.
geoCED
www.geoced.org
8
Coğrafya Eğitimi Derneği
www.tceder.org