SAYI: 1
Seksenli yılların sonunda Dan MecKenzie’nin bir öğrencisi olan Judith Richardson-
Bunbury’e Kula’daki volkanların detaylı izotop kimyasının yapılması için bir doktora
yaptırtmaya karar verdiydik. Dan, benden Judith’i Sırrı Bey’e götürmemi rica etti, ben de öyle
yaptım. Hoca elindeki tüm hava fotoğraflarını ve yayınlarını Judith’e verdi, ‘Bunlar harita
yaparken sana yardımcı olur’ dedi. Aynı Julie gibi, Judith de Hocaya bayılmıştı. Ancak ilk
arazi mevsimi sonunda Judith’in Hocaya olan kişisel hayranlığının yayına bir de bilimsel
hayranlık eklenmişti. Arazi mevsimi sonunda İngiltere’ye dönmeden birkaç gün bizde kaldı.
‘Harita yapmamaya karar verdim’ dedi. ‘Niye?’ diye sorunca, ‘Elimde Erinç’in Kula
makalesindeki haritasıyla bütün bölgeyi dolaştım, haritayı hava fotoğraflarıyla da
karşılaştırdım arazide. Erinç o kadar doğru yapmış ki haritasını, ben jeokimyasal
çalışmalarıma onu temel kabul edeceğim ve Erinç’in koni numaralamasını kullanacağım’.
Judith her arazi mevsimi dönüşü Hocayı ziyaret eder, o yıl yaptıklarını anlatırdı.
Hiç kuşkusuz yaşayan en büyük jeofizikçilerden olan Dan McKenzie’nin Hoca hakkında bilgi
sahibi olması da ilginçtir. 1977 yılında Albany’yi ziyaret ederken, bana Burdur Depremi ile
ilgili yüzey kırığının hem fotoğrafını hem de yerini haritada gösteren bir yayın bulamadığını
söylemişti. Ben de hemen o zaman yanımda olan Sırrı Bey ve öğrencilerinin yapmış oldukları
Burdur Depremi yayınını Dan’e gösterdim: ‘Hah, şimdi oldu’ dediğini hatırlıyorum. O
olmadan odak çözümünde hangi nodal düzlemin fayı temsil ettiğini bilmesi mümkün değildi
o zaman. Dan çok mutlu olmuştu ve yaptığı yayında Sırrı Bey’in makalesine atıf yaptı.
Dan daha sonra Türkiye’ye geldiğinde Sırrı Hoca ile tanıştı, birbirlerini pek sevdiler. Seksenli
yılların başında bizim yatı kullanarak Güney Marmara kıt’a sahanlığının bir batimetrisini
çıkarmaya karar vermiştik. Bu amaçla gerekli izinleri aldıktan sonra, Dan’in oğlu James (o
zaman sanırım 16 veya 18 yaşındaydı) Cambridge’den gelerek bizim yatın GPS alıcısını,
otomatik pilotunu ve eco-sounder’ını bir bilgisayara bağladı. Tüm bu sistem, tekne giderken
sürekli batimetri haritası çizecek bir programa sahip bir laptopla, o da bir yazıcıyla
ilişkilendirildi. Bu şekilde tekne giderken sürekli batimetri haritası yapmak, aynı zamanda da
tekneyi sadece laptopun faresini kullanarak yöneltmek mümkün oluyordu. İlk deneme
başarıyla yapıldıktan sonra yapılan işi yerinde görmesi için Sırrı Hoca’yı tekneye davet ettik.
Tekne giderken sürekli çizilen batimetri Hocayı hayretler içinde bırakmıştı. Kendisinden
altmış yaş küçük olan James’e ‘Şunu bana bir anlat bakayım’dedi. İkisi James ile yanyana
oturdular ve James Sırrı Bey’e önce detaylı olarak sistemi tanıttı sonra da tatbikattan örnekler
verdi. Daha örnekler bitmeden Sırrı Hoca James’in yanından kalktı, Dan’e dönerek ‘şimdi
kendimi aptal gibi hissediyorum’ dedi. Niye böyle dediğini de yıllar önce eşi Vahide
Hanım’la beraber kiraladıkları bir sandal ve satın aldıkları bir halat ve ağırlıklarla Sapanca
Gölünün batimetrisini yapmaya kalkmasını anlatınca anladık. Hocanın o ilkel yöntemlerle
bugünün bilgisayar destekli batimetri haritalamalarını karşılaştırması çok hoş olduydu;
hepimize teknolojinin gelişmesi ve bunun yerbilimlerinin ilerlemesine olan etkisi konusunda
ilginç bir ders oldu. Dan’le yirminci yüzyılda yerbilimlerine gelişen teknolojinin (bilhassa 2.
Dünya Savaşı nedeniyle) verdiği desteğin ve bu desteğin nasıl yepyeni, daha önce akla hayale
gelmeyecek keşiflere yol açtığını konuştular (levha tektoniği bu keşiflerden biridir). Hele
gencecik bir çocuktan koca Sırrı Erinç’in yeni teknikler hakkında bilgi alması gerçekten
görülecek bir manzaraydı. Hoca o seferden son derece memnun kaldıydı. Onunla daha sonra
geoCED
www.geoced.org
4
Coğrafya Eğitimi Derneği
www.tceder.org