geoCED geoCED Sayı 1 | Page 6

SAYI: 1 O zaman da bizim üniversiteden bazı öğrencilerin Türkiye’de neotektonik konusunda doktora yapmaları mevzubahisti. ‘Erinç’e sor’ dedi, ‘bir günlüğüne buraya gelebilir mi? Şu çocukların doktora tez alanlarını birlikte seçelim. Bütün masraflar bizden’. Sırrı Bey’in olumlu cevabı üzerine kendisine New York’tan Albany’e tercihan trenle gelmesini önerdim. Öyle yaptı, sabah erken saatte bizzat Dewey istasyona giderek Hocayı karşıladı. O gün çok verimli tartışmalarla geçti ve doktora alanları şimdilik tesbit edildi. Yalnız Dewey ve Erinç, Sırrı Hocanın ellili yılların ortasında haritalayıp tarihlendirdiği Yalova’daki denizel Kuaterner çökellerini birlikte görmeğe karar verdiler. Akşam Hocayı New York’a dönmek üzere arkadaşım (ve o zaman tavlamaya çalıştığım) Julie Dyer ile istasyona götürdük. Ben istasyonda elini öperek Hocaya veda ettim; ufak-tefek bir kız olan Julie, veda etmek için kollarını, kendisini hayatında ilk defa gördüğü Hocanın boynuna doladı, parmak uçlarına kalkıp iki yanağından öptü! Ben hayretler içinde kalmıştım! ‘Hocam ben daha bu öpücüğü alamadım’ dedim. Hocanın muzip bir gülümsemeyle ‘İstemesini bileceksin’ demesini ömrüm boyunca unutmayacağım. Kısa bir süre sonra gerçekten Dewey Türkiye’ye geldi ve ben, Dewey, Sırrı Bey ve o zaman coğrafyada asistan olan Bora Avşarcan Karamürsel’deki mostralara gittik. O gezi benim için çok faydalı olmuştur. Hem Dewey’den hem de Sırrı Hocadan tektonik olarak çok oynak bir yerde çökelen genç depoların nasıl inceleneceği konusunda mostra başında bir sürü şey öğrendim. Bir ara Dewey beni bir kenara çekerek ‘Erinç coğrafyacı değil mi? diye sordu. Olumlu cevabım üzerine ‘Bu adam benim gördüğüm en iyi arazi jeologlarından biri’ diyerek hayretini belirtti. Bu anım bana başka bir anımı çağrıştırdı: Bir gün Nüzhet Dalfes, Mehmet Karaca (şimdi İTÜ rektörü) ve ben sohbet ederken onlara yukarıdaki hikâyeyi naklettim. Bunun üzerine kaliteli bir atmosfer bilimci olan Mehmet ‘Vallahi, ben tabii jeolojisini takdir edemem, ama atmosfer konusunda Türkiye’de hiç sıkıntıya girmeden konuşabildiğimiz tek adam’ dedi ve Nüzhet bunu teyid etti. Sonra Nüzhet de Hocayla vejetasyon coğrafyası ve ekoloji konularındaki sohbetlerini anlattı. Sanırım hâlâ Türkiye’deki en kapsamlı ekoloji ders kitabı Hocanın degradasyonel sistemler hakkındaki eseridir. Sırrı Hocanın literatür hakimiyeti muazzamdı ve bu güçlü hâfızasıyla birleşince (o güçlü hâfıza, pek çok insanın tersine, Hocayı ömrünün sonuna kadar terketmemiştir) ortaya birinci sınıf bir başvuru mercii çıkıyordu. Bir gün Asya/Avrupa sınırının nereden çizilmesi gerektiği konusunu tartışırken, bu konuda Çanakkale Boğazına kadar bir sorun görülmediğini, ancak Ege’de bu sınırın nereden geçirilmesi konusunda adam gibi tek bir kaynak bulamadığımı söylemiştim (gerçi beyan edilen fikir çok, ama bunları temellendirebilen kimse yoktu). ‘Philippson’un Das Mittelmeer’ine bak’ dedi. ‘Eskiden bizim enstitüde vardı, fakat maalesef uzun yıllardır kayıp.’ ‘Hiç üzülmeyin Hocam’ dedim, ‘ben o kitabı hemen bulurum’. Gerçekten de bir-iki ay içinde kitap elime gelmişti. Hemen alıp Sırrı Bey’in evine koştum. Hoca uzun yıllar önce okumuş olduğu kitabı açtı ve ilgili yeri, daha dün okumuş gibi buldu: ‘Al, bak’ dedi. Kendisiyle buna benzer çok anım olmuştur. Onun için Avrupa ve Amerika seyahatlerimde bol bol kitap alıp yurda döndükten sonra, saat müsaitse, daha eve gitmeden ona uğrar (evi büyük bir şans eseri yolumun üstündeydi), aldığım kitapları gösterirdim. Birlikte onları elden geçirirken Sırrı Bey’den neler neler öğrenmişimdir. geoCED www.geoced.org 3 Coğrafya Eğitimi Derneği www.tceder.org