SAYI: 1
Oğuz Erol ve İlhan Kayan, hiçbir zaman Sırrı Erinç gibi ‘komple’ bir coğrafyacı
olmamışlardır. Bunun kuşkusuz en önemli nedenleri Erinç’in kişisel dehâsı, merak
yelpazesinin çok geniş olması ve bilhassa Türkçe dışında dört dile hakim bulunmasıdır
(Almanca, İngilizce, Fransızca, Rusça).
Belki de benim için çok sevdiğim, örnek aldığım bir hocam ve dostum olan Sırrı Erinç’i
anlatmanın en iyi yolu onunla olan bazı anılarımı tazelemek olacaktır. Bir gün eşim Oya’ya
Türkiye’deki en yakın arkadaşlarımın İhsan Ketin ve Sırrı Erinç olduğunu söyleyince Oya,
‘Nasıl olur? Onlar senin babandan bile büyükler’ diye hayretini belirttiydi. Bir gün ailece
Hoca’yı evinde ziyaret ederken bunu ona anlattım. Rahmetli Hocam Oya’ya ‘Oyacığım,
arkadaşlık yaşta değil, baştadır’ dediydi.
Ben Sırrı Hocayla 30 Nisan 1973 Pazartesi günü tanışmışım. Bunu bana o gün hediye ettiği
Jeomorfoloji ders kitabının serlevhasına attığı imza ve tarihten biliyorum. O zaman Robert
Kolej lise III’de okuyan jeoloji meraklısı bir öğrenciydim. Bir hafta evvel Robert Kolej
ortaokul coğrafya öğretmeni İsmet Konuk hocamız bana kendisine Sırrı Bey’in gençliğini
hatırlattığımı, kendisinin Sırrı Hoca’nın sınıf arkadaşı olduğunu söylemiş, onunla tanışmak
isteyip istemediğimi sormuştu. Heyecanlı kabulüm üzerine o Pazartesi Sırrı Hocayı o
zamanlar henüz Vezneciler binasında olan Coğrafya Enstitüsündeki odasında ziyaret ettik.
Orada Sırrı Bey bana yaşantıma yön verecek şeyler söylemiş, hediyeler vermişti. Jeoloji ile
ilgili olduğumu duyunca muhakkak yakın arkadaşı olan İhsan Ketin Hoca ile tanışmamı
tavsiye etti. Ailevi durumumu ve üniversite tahsilim için Amerika’ya gideceğimi öğrenince
de, ‘Bak sen zengin çocuğusun; seni bilim yolundan alıkoyup ticarete falan döndürmeye
çalışabilirler. Aman doktoranı yapmadan sakın Türkiye’ye geri gelme’ dedi. Bu iki tavsiyeyi
de tuttum. Sonra Sırrı Hoca bana tek tek bütün yayınlarını hediye etti (Türkiye Atlası hariç!
‘Elimde kalmadı, onu ayniyattan al’ dediydi). Verdiği yayınlar bana ilk defa bilimsel yayın
nasıl oluru öğretti. Daha sonra İhsan Hoca bana yazı uslûbumun Sırrı Bey’inkine benzediğini
söylemiştir.
Büyük bir şans eseri aynı yıl Nüzhet Dalfes’le tanışmıştım. O zaman Boğaziçi Fizik’te
okuyan Nüzhet’in bilime bakışı Sırrı Bey’inkine çok benziyordu ve büyük ölçüde okuduğu
Saint Joseph lisesinden ve çocukluğunda sık gittiği Paris’teki Ulusal Doğa Tarihi Müzesinden
esinlenmişti. Nüzhet büyük bir Humboldt hayranıydı. Sırrı Bey ile tanıştıktan sonra Nüzhet’i
de onunla tanıştırdım ve ondan sonra sık sık Hocayı ziyaret ettik. Ben 1973 Ağustosunda
Almanya’ya gittim ama Sırrı Bey ve Nüzhet’le temas kaybolmadı. Her Türkiye’ye gelişimde
muhakkak Hocaya gidiyorduk. Tek bir kere bile ‘Yahu çocuklar bugün benim işim var, bir
başka zaman gelin’ demedi. Ne zaman gitsek bizi kabul etmekle kalmadı, bizlerle uzun uzun
oturup konuştu, bizi enstitüsüne tanıştırdı, kütüphaneden yararlanmamızı sağladı. Böyle bir
davranışın bilime meraklı gençler üzerinde yaptığı etkiyi kelimelere dökmek zordur. Sırrı Bey
sadece iyi bir araştırıcı değil, muhteşem de bir hocaydı da.
Ben Amerika’dayken bir gün kendisinden bir mektup aldım; Birleşmiş Milletler Coğrafî
İsimler Komisyonunun bir toplantısı için (Hoca bu komisyonun üyesiydi) New York’a
geleceğini söylüyor, görüşüp görüşemeyeceğimizi soruyordu. Ben durumu derhal doktora
hocam, büyük tektonikçi John Dewey’e bildirdim. Dewey Sırrı Hocayı literatürden tanıyordu.
geoCED
www.geoced.org
2
Coğrafya Eğitimi Derneği
www.tceder.org