bayrağa ve namusa. Süleyman’a baktım. Artık alışmıştık, her seferinde ölüme bir kurşun
kadar
hızlı gidiyorduk. Cepheye geçtik. Süleyman tüfeğini torbaların arasına sıkıştırdı. Düşmanın
iniltisini duyamıyorduk ama ölüyorlardı, bu acıyı hissedebiliyorduk. Tek tek vuruyorduk. Ama
iş o bombalara gelince tıkanıyorduk. Yine öyle oldu cephenin sağ tarafına düşen ateş ortalığı
cehenneme çevirdi. Neyse ki sol taraftaydım. Bir dakika! Sağda Süleyman vardı. Beynimin
uyuşmasını umursamayarak ayaklanmaya çalıştım. Barut kokusu genzimi yakıyordu,
kulaklarım sesleri uğultulu duyuyordu. Bedenimi sağ tarafa doğru yönlendirmeye
çalışıyordum.Bacaklarımı hissettim, sızlıyordu. Ayağa kalktım tüm bedenim iflas ediyordu.
Sağ tarafa
topallayarak yürüyordum.
Bombanın etkisiyle cephe dağılmıştı. Neresi sağ, neresi soldu bulamıyordum. Gittiğim yolda
ışık var mıydı mesela. Hayır, düşmanın barut kokusuyla hapsolmuştu her şey. Ayaklarım
istemsizce her yöne gidiyordu Süleyman’ı bulma umuduyla. Kulaklarım yeni yeni açılıyordu.
İlk duyduğum ses taşların büyük bir şiddetle havaya saçılması ve sonra başıma yağmasıydı.
Dudaklarımı zar zor kıpırdatabildim:
“ Sü-leey-mmaan!”
Adımlarım hızlanmaya başladı. Kulaklarım duymaya, ağzım bağırıp Süleyman demeye başladı.
Gözlerimi açamıyordum. Dumanlar, barutlar, toz parçacıkları buna engel oluyordu.
Koşuyordum. Nereye bilmiyordum. Bir kaosun ortasında gibiydim. Ve artık serap
görüyordum
görmeyen gözlerimle. Bir vızıltı yakaladı peşimi, sırtımdan vurdu. Acısı sonradan belirdi.
Nefes almam zorlaştı. Cebimdeki bıçağı kavradım. Kocaman bir cüsseye fırlattım arkadan.
Yolumdan döndüremezdi bir kurşun beni. Ağzımdan kan gelse de giderdim yine ben, gittim.
Karanlığa gittim. Artık hangi cephedeyim bilmiyordum. Onların sınırı mı bizim sınırımız mı
kestiremiyordum. Kestirdiğim bir şey varsa o da şuydu: Ayaklarım toprağa değil kemiğe
bürünmüş pürüzlü tabakalar üzerinde yürüyordu. İrkildim, ya bastığım Süleymansa diye
düşünürken birden bir inilti işittim. Sesin geldiği yöne doğru koştum. Yanına vardım.
Gözlerim
çok kısa bir zamanda açılıp kapandı. Bu süre içinde onun Süleyman olduğunu fark ettim.
Süleyman’ı sırtıma aldım. Bilmediğim insanları çiğnedim. Sırtımdan kan akıyordu.