GENÇ YAZARLAR Değerli okurlarımız | Page 8

Süleyman’da öyleydi. Ellerimin çok değişik bir şekilde ıslandığını hissettim. “ Az kaldı kardeşim sabret. “ “ Zaman yok Osman, zaman daralıyor.” Osman sırtındaki sızının yüküyle iki dizinin üstüne çöktü. Süleyman da dizlerinin üstüne devrildi. Şimdi hellallik zamanıydı: “ Ailen, onlara ne oldu demiştin ya? Asker olduktan üç yıl sonra Yunanlılar’ın saldırısına uğradılar. Karım, bebeğim, anam, babam öldürülmüş. O zamanlar rütbeli değildim. İzinde öğrendim. O eve gidemedim. Soğuk duvarlar yerine dumanlı denizleri tercih ettim. Bunu sana anlatamadım. Kabullenemedim içimdeki boşluğu, kabullenemedim kırkı çıkmamış kızımın ölmesini, kabullenemedim anamın babamın hakkını alamadan ölmelerini, karımın namusuna el uzatılıp öldürülmesini kabullenemedim. Onlarla helalleşemedim. Ama şimdi senden helallik almak farz, hakkını helal et Osman. Düşman yaklaşıyor, elinde silahıyla vurmadan önce hakkını helal et Osman! Ağlıyordum. Toprağımın ne halde olduğuna ağlıyordum. Bir tetik sesi işittim. Başımda Azrailin belirdiğini hissettim. Gözlerimi açtığımda güneş her yeri aydınlatıyordu. Başımdaki adam anlamadığım şekilde konuştu. Korkusuzca ona baktım. Etrafıma ve Süleyman’a. Askerler çamura karışmış, toprak kana bulanmıştı. Kendi bayrağımın dalgalandığını gördüm. Süleyman’a baktım her yeri kandı.“ Bak Süleyman, bir gün güneş bizim için doğacak demedim mi? Hakkını helal et Süleyman, hakkını helal et. “ “ Helal olsun!” Başımızdaki asker tetiği çekti. Bayrağa baktım. Kuşlar uçuyordu göklerde, Süleyman’a baktım gözleri açık kalmış, bedeni ağırlaşmaya başlamıştı. Sonra o tetik bana doğruldu. “Güneş…” Dilara E.