30
FAYDA KOLEJI
Hakkında en çok araştırma yapılan şair, yazar, aksiyoner ve mütefekkirin
hakkında yazılanlara bir tane de biz ekliyoruz…En kısa tarifiyle “Allah
demenin bile yasak olduğu dönemlerde iman ve cesaretle mücadelesini
sürdüren” Üstadın destanını anlatmamak büyük bir talihsizlik olurdu…
Talebelerinden Mustafa Özer’in “Kendisini bütün canhıraş çığlıklarıyla
ortaya koyan böylesine büyük bir dehayı anlatmak öylesine zor ki, Van
Gölü’nün suyunu elekle Akdeniz’e taşımak bile bu kadar zor olamaz…”
sözüne inanarak sadece hayatından önemli kesitleri kısaca paylaşmak
istiyoruz… Maksadımız Necip Fazıl’ın şahsını anlatmak değil, O’nun
hayatından tıpkı Allah için sevdiğimiz her şahıs gibi kendimize paylar
çıkarmaktır… İşte bir Fransız ansiklopedisinin tarifiyle “Hapishane hayatı,
üniversite hayatını aşan fikir adamının” kısa hayat öyküsü…
26 Mayıs 1904… Maraş’tan küçük yaşlarda gelip eğitim görmüş devrin
büyük hukuk âlimlerinden, neslinden büyük ümitler besleyen bir dedenin
tek erkek evladından olma tek erkek torunu olarak dünyaya geldi… 12
yaşında dönemin bütün Dünya klasik edebiyat ürünlerini okumuştu…
Bahriye Mektebi’nde okuduğu yıllar dönüm noktası olur… Yahya Kemal,
İbrahim Aşki Bey ve Aksekili Ahmed Hamdi Hocaefendi’den ders alıp
şairliğe/sanatkârlığa adım adım ilerlediği yıllar… Ahmet Haşim’den
“Çocuk, bu nefesi nerden buldun!” övgüsünü aldığı “Bir Mezar Taşı”
başlıklı şiirini 17 yaşında bu okulun sıralarında okurken yazar…
1924… Paris yılları… Sorbonne Üniversitesi Felsefe bölümü sıraları…
Sıraları derken aslında kumarhaneleri, batakhaneleri… “Bütün mevsim,
Paris’te gün ışığını görmedim. Paris’te gündüz nasıldır haberim olmadı.
Gün doğarken yatıyor, gecenin başlangıcında da hafakanlarla yatağımdan
fırlayıp kulübe koşuyordum…” Meşhur “Kaldırımlar” şiiri de bu dönemde
Paris kaldırımları için yazılmıştır… Paris şehri kendi tabiriyle “Bohem
hayatının” ve de çelişkiler yumağı şeklinde geçen, uzun; fakat sabahtan
önce bastıran koyu karanlığı anımsatırcasına geçmiştir…
Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli devlet kurumlarında hocalık,
müşavirlik gibi görevleri üstlense de içinde bulunduğu bunalım O’nu
sürekli arayışlara yöneltmiştir.
“Bir bardak su gibi çalkandı dünya
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk
Al sana hakikat al sana rüya
İşte akıllılık işte sarhoşluk.”
1934… Bir vapurda karşılaştığı ve bir daha göremediği bir kişi tarafından
“ Bir mürşid-i kamile varmadan olmaz” uyarısıyla irkilen Necip Fazıl,