93 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG 94 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG 76
Söyleşi
“Tanpınar, Batı dünyası için heyecan verici bir keşif”
egoist okur
Martin Riker’ın adını, ilk kez Saatleri Ayarlama Enstitüsü için kaleme aldığı eleştiri yazısıyla işittik. New York Times’da çıkan eleştirinin sebebi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanının nihayet İngilizce olarak, hem de Penguin Yayınevi’nin Dünya Klasikleri serisinden çıkmasıydı. Riker’a Tanpınar’ı ve dünya edebiyatındaki yerini sordum…
Fakat Riker’ın Tanpınar röportajına eşlik edecek iki röportajım daha var.
Birincisi Hamdi Koç’un “Bu ülkede pasta ideoloji bıçağıyla kesilir” dediği ve başta Tanpınar olmak üzere bu memleketin birçok iyi edebiyatçısını yalnızlığa mahkum edilişini anlattığı röportaj.
Diğeriyse, Murat Gülsoy’un Tanpınar’ı Oğuz Atay ve Orhan Pamuk’la karşılaştırdığı bir diğer röportaj.
Martin Riker, New York Times ve Wall Street Journal için dünya edebiyatından İngilizceye çevrilen edebiyat yapıtlarını inceliyor, eleştiriyor. Zaten yıllarca büyük yayınevlerinin birinde dünya edebiyatı dizisi editörü olarak çalışmış. Atlantik’in öte yakasındaki mühim bazı yayın organlarında, mesela İngiliz Guardian Gazetesi’nde de makalelerini okumak mümkün.
İnternet yoluyla yaptığımız röportaj öncesinde bana Estonia’daki Apollo Solaris kitapçısına dair yazdığı bir yazıyı gönderdi. Diyor ki: “Şahane bir kafesi var, ayrıca Avrupa ve Amerika’daki benzerlerinden çok daha büyük ve modern, ama yüksek raflarını dolduran binlerce kitaptan birini bile okuyamayacaksınız, çünkü hepsi Estonya dilinde yazılmış, İngilizce’ye de çevrilmemiş… Biri çıkıp gördüğümüz her yabancı kelimeyi anlayabileceğimiz bir dile dönüştürecek özel bir gözlük yaratmadıkça İngiliz ve Amerikalı okurlar olarak dekorasyonuna hayran kalmak yahut kafesinde oturup bir şeyler yudumlamak haricinde bu çok özel kitapçıyı tam anlamıyla deneyimleme zevkinden mahrum olacağız. Hem eğer siz de bana benzeyen depresif karakterli biriyseniz, bu rafların gizlediği muazzam sayıda entelektüel ve sanatsal deneyimi düşündükçe iyice kahrolacaksınız.”
Röportajımızda Riker bunun esasen Estonyalı edebiyatçıların değil, büyük bir entelektüel ve sanatsal zenginlikten mahrum kalan Anglo-Sakson okurların problemi olduğunu vurguluyor: “Keşke okurlar bu şahane kitapçıda hiç değilse birkaç saat geçirebilse… Şöyle kopkoyu bir fincan kahve içtikten sonra kitapçının dar koridorlarında bir aşağı bir yukarı gezinse ve şimdilik dışında kalmak zorunda oldukları bu muhteşem kültürün entelektüel enerjisini hissetmeye çalışsalar.. Ne demek istediğim o zaman daha iyi anlaşılır.”
şahane kitapçıda hiç değilse birkaç saat geçirebilse… Şöyle kopkoyu bir fincan kahve içtikten sonra kitapçının dar koridorlarında bir aşağı bir yukarı gezinse ve şimdilik dışında kalmak zorunda oldukları bu muhteşem kültürün entelektüel enerjisini hissetmeye çalışsalar.. Ne demek istediğim o zaman daha iyi anlaşılır.”
Riker’a Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün okuduğu ilk Tanpınar yapıtı olup olmadığını soruyorum. “Huzur daha önce İngilizceye çevrilmişti ama okumamıştım. Saatleri Ayarlama Enstitüsü üzerine bir yazı yazmaya hazırlanırken okudum” diyor.
‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü, talihli bir roman’
Ne düşünüyorsunuz, Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü Batı dünyası için heyecan verici birer keşif sayılabilir mi?
İngilizceye tercüme edilen ve özenli bir yayınevi tarafından yayınlanan her iyi yapıt Anglo-Sakson okurlar için heyecan verici bir keşif sayılır. Bu, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanı için de geçerli. Birkaç büyük yayın organında tanıtımının yapılması da önemli. Ne yazık ki İngilizceye tercüme edilen her iyi roman bu kadar talihli olamıyor ve böylece okurun gözünden kolayca kaçabiliyor.
Orhan Pamuk, Tanpınar’ın en büyük hayranlarından. Tanpınar ve Pamuk ilişkisi hakkında ne dersiniz?