FUSKA MAG 1 | Page 95

91 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG 92 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG 76

etraflarına bakınmışlardı.

Takdir edersiniz ki, bir kızın mayoyla plajda kimsenin bakışlarına maruz kalmadan yürümesi başka şeydir, A&P gibi bir markette floresan ışıklarının altında , yeşil ve krem rengi kauçuk-çini zeminde yalınayak dolaşması başka.

- "Babacığım," dedi Stokesie yanıma yaklaşarak "Bayılmak üzereyim."

-"Dostum," dedim. "Sıkı tut beni." Stokesie evli ve iki bebeğiyle çelik gövdesine şimdiden hafif bir darbe almıştı ama şu ana dek tek farkı da buydu zaten. Bu Nisan, o yirmiikiydi bense ondokuz .

"Bitti mi?" diye sorar, sorumluluk sahibi bir adamın ses tonuyla. Az daha unutuyordum, Stokesie günün birinde burada müdür olmayı umuyordu, belki de marketin Büyük Alexandrov ve Petrooski Çay şirketi ya da buna benzer bir unvan alacağı 1990 yılında...

Demek istediği, beldemizin yazlıkçıların akın ettiği kumsaldan 5 mil uzakta olduğu ve bizim de bu beldenin tam ortasında olduğumuzdu. Burada kadınlar arabalarından inip yürümeye başladıklarında üzerlerine genellikle bir gömlek veya şort giyerler. Gerçi bunlar, genellikle altı çocuklu ve bacakları varisten haritaya dönmüş kadınlardır ve kimsenin ,hatta kendilerinin, umurunda değillerdir. Dediğim gibi, biz kasabanın tam ortasındayız, ön kapılardan baktığınızda iki banka ve bağımsız halk kilisesini ve gazete bayiini ve üç emlakçı bürosunu ve kanalizasyon tekrar patladığından Central Street'i harab eden yirmiyedi civarı eski free loaders'ı görebilirsiniz.Kendimizi Ümit Burnunda sanmayalım, biz Boston'un kuzeyindeyiz ve burada yirmi yıldır okyanus yüzü görmemiş insanlar var.

Kızlar et reyonuna gelmiş Mr. Mahon'a birşeyler soruyorlardı. O gösterdi, onlar gösterdiler ve diyet şeftali piramidinin arkasında gözden kayboldular. Tüm bunlardan bize kalan Mr. Mahon'un eliyle ağzını kapayıp onların arkasından bakakalması oldu. Zavallı çocuklar, bu olmamalıydı, onlar için üzülmeye başlamıştım.

Şimdi sıra hikayenin üzücü bölümüne geldi, en azından ailem böyle düşünüyor ama bence üzücü değil. Bir Perşembe öğleden sonrası mağaza boş olduğundan kasalara yaslanıp tekrar kızları beklemekten başka yapacak birşeyimiz yoktu. Koca mağaza bir tilt makinesi gibiydi ve ben onların hangi tünelden çıkacaklarını bilmiyordum. Bir süre sonra uzaktaki koridorda belirdiler, ampuller,indirimli "Karayib " ve "Tony Martin Söylüyor" CDleri ve bu kadar çok yapışkanın nerede kullanıldığını merak ettiğin tutkallar, altısı bir arada şekerleme paketleri ve bir çocuğun bakmasıyla bile dağılacak şeffaf kağıtta plastik oyuncakların arasından belirdiler.

şekerleme paketleri ve bir çocuğun bakmasıyla bile dağılacak şeffaf kağıtta plastik oyuncakların arasından belirdiler. Geliyorlar işte, Kraliçemiz yine öndeydi ve elinde küçük gri bir kavanoz tutmaktaydı. Üçten yediye kadar olan kasalarda görevli bulunmadığından onların Stokes ile benim aramda kararsız olduklarını görebiliyordum ama Stokesie'nin kısmetine tezgahına dört dev teneke kutu ananas suyu rastlıyor. ( Bu serserilerin bunca ananas suyunuyla ne yaptıklarını sık sık kendime sormuşumdur) ve böylece kızlar bana gelir. Kraliçemiz kavanozu bırakıyor ve ben buz gibi parmaklarla tutuyorum. Kingfish Ringa Balığı Ekşi Kremalı Meze:49cents. Elleri boştur artık, ne bir yüzük ne de bilezik, yeni doğmuş bebek gibi ve ben parayı nereden çıkartacağını merak etmeye başlıyorum. O ise her zamanki ciddi yüz ifadesini değiştirmeden pembe bikinisinin üst orta çukurundan katladığı dolarları çıkartıyor. Kavanoz elimde ağırlaşmıştı. Bu, bence çok zekiceydi.

Sonra herkesin şansı tükenmeye başlıyor. Lengel lahana yüklü kamyonla pazarlığını bitirdikten sonra her zaman saklandığı arkasında MÜDÜR yazan kapıdan içeri girip tüymek üzereyken kızlar gözüne çarpıyor. Lengel iç karartıcı biridir, Pazar okulunda ders verir ama gözünden de pek birşey kaçmaz. Gelip ve "Kızlar, plaj burası değil" diyor.

Kraliçemizin yüzü kızarıyor. Bana o kadar yakın duruyordu ki belki de ilk olarak onun bir güneş yanığı olmadığını farkediyordum. "Annem bir kavanoz ringa balığı almamı istedi de..." sesinin böylesi düz ve etkisiz oluşu beni korkutmuştu sanki ama yine de "ringa" ve "istedi" sözcüklerini tonlayarak söylemişti. Bu ses beni kızın oturma odasına kadar götürmüştü adeta. Odada palto ve papyonla duran babası ve diğer adamlar ve sandaletli kadınlar büyük bir tabağın içinden üzerlerine kürdan batırılmış ringa balıklarından alıyorlar, zeytinli ve naneli,renkli sulardan içiyorlardı

"Tamam" dedi Lengel. Ama "Plaj burası değil." Onun bu tekrarı bana komik gelmişti, sanki bu ilk kez oluyordu, o yıllardır A&Pnin büyük bir kumul ve kendisinin de bu kumulun baş kurtarıcısı olduğunu düşünmekteydi. Gülmem hoşuna gitmemişti...dediğim gibi gözünden pek birşey kaçmaz...ama yine de o sıkıcı Pazar okulu müfettişi bakışında yoğunlaşıyor.

Kraliçemizin yüzündeki kızarıklık güneş yanığı değildir artık, ve benim en çok arkasından hoşlandığım...gerçekten tatlı bir popo...ekoseli şişman yüksek bir sesle, "Biz alışveriş yapmıyorduk. Tek bir şey almaya gelmiştik." dedi

.