FUSKA MAG 1 | Page 28

Nebreska: Bir Umuttur Yaşatan İnsanı

Esra Sezer

Siyah-beyaz film renkli filmden önemli ölçüde az enformasyon iletir ve bu sınırlamanın bizi bir seyirlik izlemek yerine filmin öyküsüne, diyaloglarına ve psikolojisine daha derinden sokma etkisi vardır. (1) Tıpkı ABD’nin Montana kentinde yaşayan yaşlı ve alkolik Woody Grant’in piyangodan para kazandığını zannedip, kazandığı parayı almak üzere kendini Nebreska’ya doğru yollara vurduğu öyküsüyle karşımıza çıkan Nebreska filminde olduğu gibi.NEBRASKA-MOVIE-2013

Sideways, The Descandanst gibi filmlerinde de yolları işin içine katan, Aleksander Payne, uzak ve genel çekimlere sıkça yer verdiği kırsalı ve uzağı ön plana çıkardığı bu filmde de, diğer filmlerinde olduğu gibi yolculuğu, karakterlerinin psikolojisini yoğurmak için bir araç olarak kullanıyor.

Yollar ve yolculuklar, Woody’nin bir yandan umudu olurken bir yandan da geçmişine uzanıyor. Yıllar önce yaşadığı kasabaya uğrayan Woody’nin kasabadakilere, piyangodan kazandığı parayı almak üzere yola çıktığını ve geçerken uğradığını söylediği anda, tüm işler değişiyor ve Woody, birden herkesin en yakınına dönüşüyor. Eski sevgili, dostlar, iş ortakları, geçmişten kalan borçlar, kapanmamış hesaplar, gizli kalmış konuşmalar. Hepsi kasabanın durağanlığında kaybolmuş vaziyette iken, paranın kokusuyla saklandığı yerden çıkıyor.

Yıllar önce Kore Savaşı’na katılmış olan Woody, savaştan sonra kasabasına dönünce, savaşın psikolojisini yaşamış biri olarak artık eski gibi olamamıştır. Ondandır ki kendisine bana para ver, diyen eski iş ortağına on dolarım var, vereyim diyen adamdır Woody. Etrafında bir milyon doları olduğunu zanneden tanıdıklarının bir milyon doları ile Woody’nin bir milyon doları aynı değildir, zira onun ki sadece bir umuttur, kendisine bir kamyon alacağı ve çocuklarına bir şeyler bırakabileceği bir umut

.Nebraska

Kapitalist dünyanın insanı şizofrenik algılara sürükleyen aldatmacalarının farkına varamamış Woody, piyango biletiyle Montana’dan Nebreska’ya km’lerce uzağa umudunun peşine düştüğü için

Alzeiher mı? sorusuna maruz kalmış ve oğlu David’in söylediği gibi: ”O, halbuki sadece insanların söylediklerine inanıyor.”

Bahanesi bir piyango bileti olan bu yolculuk, Woody’nin yarım kalmışlıkları, hayatından gelip geçenler ile oğlu arasında uzanan sağlam bir köprünün temellerinin atılmasına neden oluyor. Yollar, yolculuklar, araya giren insanlar, paylaşımlar (diş arama- bilet arama) baba ile oğulu hiç bir zaman olmadıkları kadar birbirine yaklaştırıyor. David’in babasına, ömrü boyunca hep almayı istediği kamyoneti alması ve Woody’nin onunla, parası olmadığını öğrenince ona sırt çeviren kasabalılara selam çakması, yarım kalmışlıklarıyla ömrünün sonlarına yaklaşan Woody’e oğlundan gelen iç okşayıcı bir gurur iadesi.

Aleksander Payne, Oscar yarışında yer alan bu şiirsel, duygu yüklü ve bir yandan da mizahi diyaloglarla bezeli, müziğiyle de bütünleşmiş samimi filmiyle, ödülü hak eder mi bilemem ama, en içten bir alkışı sonuna kadar hak ettiği kesin.

(1) Monaco, J ( 2009). Bir Film Nasıl Okunur. İstanbul: Oğlak Yayınları