Emeğin Sanatı 161. Sayı
birçok çayın hiçbirinin biribirine benzemediğini gözlemledim. Bunların hepsini de Savrun
Çayından öğrendim. Sonra düşüncelerimi geliştirdim...”[19]
Doğayı, insandan, insanı da umut ve isyandan asla ayrı düşünmeyen, ayırmayan Yaşar Kemal
‘Bu Bir Çağrıdır’ başlıklı yapıtının önsözünü şu sözlerle noktalar: “Çok hatalar yaptık ama
umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok. Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği
seçecekse, bu, evrensel insan haklarından, düşünce özgürlüğünden geçer. Dilini ve onurunu
istemek en temel ve doğal haktır…
Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki, bu yaraların sağılması
bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde… Gelin de
doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle el ele verelim. Bu bir
çağrıdır. Sözü m sizedir!”
“Benim taraf tutmam kadar doğal ne var ki... Kendimi bildim bileli Türkiye’nin halklarının
yanındayım. Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı
çekenlerle, yoksullarla birlikteyim.”[20]
“Gerçek bir demokrasiye ulaşmak kolay olmuyormuş. O da, kan ve gözyaşı istiyormuş. O da,
akıl ve düşünce çabaları istiyormuş. Gerçek bir demokrasiye ulaşmak bir topluluğun, birkaç
topluluğun iyi niyetli çabasıyla gerçekleştirilemiyor. Dışarıdan demokrasi de bir süs olaraktan,
bir yalan olarak kalıyor. Demokrasiyi bilinçlenmiş halklar yaratır. Çünkü demokrasiyle
yönetilmek en çok onun çıkarınadır.”
“Ben hep korkudan korktum. Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku
istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım. Kayseri’de askerlik yaptığım kasabanın
üzerinde büyük bir taş vardı ve bütün kasaba bu taşın üzerilerine düşeceğinden korkuyor,
düşmesin diye taşı demir zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz o zaman çekin gidin
derdim. Seneler senesi bu korkuyu yazmak istedim.”
Yazmak ve yazarlık babında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndeki onursal doktora
töreninde yaptığı konuşmasında şunları da der Yaşar Kemal:
“Bana onursal doktora verilmesinden dolayı çok mutluyum. Bugün bu ödül beni 20’li yaşlarıma
götürüyor. Geçmişte öyle bir dünya, öyle bir devlet kuruldu ki şimdikinden daha kötüydü. Bir
günde 150 yazarı aç bırakmışlardı. Bunlardan biri de bendim. Bizler sanatın ve sanatçının
sorumluluğuna inanan bir kuşaktık. Sanatın dünyamızı zenginleştireceğini biliyorduk. Biz
edebiyat aracılığıyla inatla yaşama sarıldık. Bu topraklarda yaşanan acıların, duyguların,
özlemlerin sesi olmaya çalıştık. İnatla kendimize dönüp kendimizi gerçekleştirmeye çalıştık,
çoğumuz bedel ödedik.”
Nihayet “Tek düşüm daha güzel yazmak” vurgusuyla ekler Yaşar Kemal:
“Ben edebiyata çocukken başladım. Çocukluğumda bizim köye çok âşıklar, destancılar gelirdi.
Onlara çok meraklıydım. Köye her destancı geldiğinde ben onun yanındaydım, sonra onlar gibi
şiir söylemeye başladım. Köyün kayalık dağına çıkar dağ üstüne, çiçekler üstüne türküler
söylerdim kendi kendime. Epopenin kırıntıları bile olsa hâlâ yaşadığı böyle bir dünyada
büyüdüm. Eğer modern edebiyatla karşılaşmasaydım -ki karşılaşmam tesadüftür - bir destancı
olurdum. 16 ya da 17 yaşlarımda folklor derlemelerine başladım. Bir de tekerlemeler, destanlar,
masallar derledim. (...)