Sayfa 63
ini de severim. Çünkü, en fena insanlar bile, ellerinde olmayan sebeplerle kötü olmuşlardır.
Sevilmeye, savunulmaya muhtaçtır...”
Bu nitelikleriyle “Orhan Kemal milyonlarca sessizin sesidir”, diyen yazarın oğlu Işık Öğütçü
ekler:
“O toplumsal hafızada canlanıyor. Milyonlarca sessizin sesi var bu ülkede. Orhan Kemal de
onların sesi. Çünkü söylenemeyenleri ilk kez o yazmış.”
“Her türlü insanı, sosyal sınıfı yazmıştır. Daha çok da iyi bildiği tanıdığı kesimleri ele almıştır.
Tüm fakir fukara, dar gelirliler, küçük insanlar onun kahramanı, çevreleri kitaplarının mekânı
olmuştur. Köydeki köylüyü yazmamıştır. Ama köyden kente göç eden büyük işgücünü
gözlemlemiş, onların sorunlarını, sıkıntılarını, sömürülmelerini irdelemiş, bunları yazarak
insanlığın daha iyi bir dünyaya, düzenli topluma kavuşmaları için kalemiyle mücadeleye
katılmıştır. Kaleme alırken eserlerinin estetik yapısına dikkat etmiş, süslemelerden, uzun
tiratlardan, akıl vermelerden kaçınmış, sorunun temeline sabırla, anlaşılır cümlelerle inmiştir.
Toplumcu bir yazardır. Bireyin gerçek mutsuzluk ya da mutluluğunun, içinde yaşadığı toplum
düzeninden gelebileceğine inanır. Bundan dolayı pek çok kitabında okuyucu problemin
çözümünü de bulmaktadır.”
Özetle Orhan Kemal, sınıfsal ayrılıkların serbest piyasa ekonomisinin liberal atmosferinde
yeniden tanımlandığı günümüzde, uluslararası literatürde geliştirilen modern yaklaşımlara
dayanarak çalışan fakirlerin yazarı olarak nitelendirilebilecek bir yazardır.
Orhan Kemal’in yapıtlarının kurgusunun temelinde, iş dünyasının acımasız şartlarında sınırlı
sosyal güvenceyle ayakta kalmaya çalışan düşük gelirli insanlar yatar: Memurlar, tarım ve
fabrika işçileri, büyük şehirlere göç edenler, seks işçisi olarak ayakta kalmaya çalışanlar ve
sokağın amansız koşullarına hapsolmuş çocuklar. Mağdur edilmiş kesimin hayatlarıyla
özdeşleşerek Türkiye’de gelişen kapitalizmin canlı bir portresini çizen Kemal’in kısa öykülerinin
çoğu zenginliğin eşitsiz dağılımının ve büyük şehirlere yapılan göçün sonuçlarını ortaya koyardı.
Bir başka Kemal’e gelince; Muzaffer Oruçoğlu’nun, “Yaşar Kemal, savaşın amansız düşmanıdır.
Savaşın, baskının yarattığı korkuyu, yani insanın ve ayrıntının gizini anlatırken anlıyoruz onun
halis bir barış havarisi olduğunu,” notunu düştüğü “Yaşar Kemal’in destanında iyiliğin gücü
yenik düşmez… “Yaşar Kemal dilin ve düşüncenin tüm olanaklarını zorlayan ve yenilik getiren
bir yazardır. Hiç kimse Anadolu’nun doğasını ve insanını onun gibi anlatamaz. Onun gibi
hissettiremez.”[17]
Tüm bu konularda O der ki…
“Evrende iki sonsuz doğurgan yaratıcı güç vardır. Biri insan, öbürü doğa. İnsan, yaratıcılığını
yitirdiği gün, doğa yaratıcılığını bitirdiği gün her şey bitecektir. Doğa da insan da yok
olacaklardır. Biz, sosyalistler olarak insanları yitirmiş oldukları yaratıcılıklarına kavuşturmak
amacındayız. Yeryüzünde en büyük çabamız budur. Çünkü sömürgenlerin ilk ve başlıca işleri
insanları kişiliklerinden sıyırmak olmuştur…”[18]
“Doğanın en küçük parçasının bile bir kimliği, bir kişiliği var. Yıllarca ben Savrun Çayı kıyılarında
dağlara yürürken doğayla iç içe yaşadım. Pirinç tarlalarında yıllarca su kontrolörlüğü yaptım
da... İşte o zamanlar yavaş yavaş, bir daldaki bir çiçeğin öbürüne benzemediğini, bir çimenlikte
hiçbir yaprağın, bir köredeki hiçbir karıncanın, bir pınarın, Toroslar’dan ovaya inen Savrun Çayı gibi