Emeğin Sanatı 161. Sayı
Gösterişsiz, yalın edebiyatın doruklarında dolaşmıştır Orhan Kemal. Anlatacağını “oyun”lara,
“numara”lara sığınmadan dosdoğru anlatmıştır. Gücünü, sıcaklığını “insan”dan almıştır.
Edebiyat aracılığıyla insana ulaşmamış, insan aracılığıyla kendi edebiyatını yaratmıştır.
Orhan Kemal Çukurova’dan geliyordu. İşsizliği, açlığı, acıyı, sömürüyü görmüş, yaşamıştı.
Kitaplarda okumamıştı bunları. Toplumsal gerçekçilik denen şeyden haberi bile yoktu belki.
Yazarlık içgüdüsü gözlemciliğiyle birleşip yeteneğiyle de beslenince, kendini Gorki’lerin,
Steinbeck’lerin çizgisinde buldu. Öykünmeyle değil, kendiliğinden oluveren bir şeydi bu.
Gerçekten de “Yazmak için yaşamak, duymak, halkı algılamak gerekir. Bir yazı adamı için çok
gereklidir halkın içinde kalabilmek. Ve halkın değişimini algılamak... Hatta değişimi yakalamak,
bu değişimin dışına düşmemek,” diyen Orhan Kemal, emekçi sınıfın yazarıdır. Hayatı ve
insanları tanıdığı, sınıf bilinci kazandığı ilk günden itibaren, kaderini bağladığı insanların,
emekçilerin gerçeğini anlatmıştır.
Orhan Kemal, gerçek bir yaratıcı yazar olarak, yazdığı öykü, oyun ve romanlarında; tanıdığı,
sevinç ve korkularını, özlemlerini, beklentilerini, kaygılarını çok iyi bildiği insanları anlatmıştır.
Anlatmak için çok iyi gözlemlemek, bilmek, tanımak önemli ve gereklidir ancak yalnızca
bunların yetmeyeceği de açıktır.
Çok iyi tanınan fabrika işçileri, çırçır, patoz, tarım işçileri, ırgatlar, sokak satıcıları, küçük esnaf
ve zanaatkârlar, onların çalışma koşulları, yaşadıkları çevre, gittikleri kahve, kebapçı, genelev,
şu bu... Yazmak için bunları görmenin dışında yazar tarafından bunların anlamlandırılması
gerekir. Bunun için bilgi, içselleştirilmiş bilginin, bilincin bulunması zorunludur.
Orhan Kemal hayatı yaşayarak öğrenenlerdendir. 1950’den sonra birbiri ardına yazdığı öykü ve
romanlarında, iyi bildiği insanların hayatını çok etkileyici, yaşayan roman kahramanları
yaratarak anlatmıştır. Onun öykü ve roman kahramanları canlı gibidir. Okuduğunuzda hikâyeleri
anlatılan kişileri çok iyi tanıdığınızı, bildiğinizi duyumsarsınız. Edebiyatımızın en iyi anlatılmış
roman kahramanları arasında Orhan Kemal’in anlattıkları ilk sıralarda yer alır.
Onun öykü ve romanlarında; geçimlerini sağlamak için en güç, en ağır çalışma koşullarında
çalışmak zorunda kalan çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek emekçiler vardır. Sınıf değiştirmek
isteyen, yükselmek daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak isteyen genç kızlar, köyden kente
ekmeğini kazanmak ve üretilen değerden payını almak için gelmiş, mücadele eden, çoğu
zaman örgütsüz, örgütlenmek istediğinde başına patronun ve patronun destekçisi devletin
sopasını yiyen insanlarımız vardır.
Yalın ve kısa cümlelerle ya zmıştır. Açık seçik, anlaşılır, dolaysız metinlerdir yazdıkları... Girift,
karmaşık anlatımlar yoktur. Edebiyatta özün biçimden daha önemli olduğuna inandığını ifade
eden Orhan Kemal, “Biçim ve deyiş oyunlarıyla okuyucuyu aldatmayı sevmem. Sanatı ya bir
akrobat gibi ya da insan olma haysiyeti ile bir ödev gibi kabul etme var. Ben ikinciye
inanıyorum.”
Öncelikle bilinçli bir okuyucudur Orhan Kemal. Dünya ve ülke edebiyatından haberlidir. Çünkü
Orhan Kemal’e göre, “... İyi bir hikâyeci, romancı, çok iyi bir sanatçı olmak bir yana, çağının
ileri kültürünü edinmiş olmalıdır.” Orhan Kemal, geçtiği yolları, sokaktaki, kahvedeki, parktaki
insanı gözlemleyen, dinleyen, anlamaya çalışandır. İnsancıl bir yazardır Orhan Kemal. Bunu,
bütün yazdıklarında ortaya koymuştur, söylemiştir de: “... 72. Koğuş’un Ahmet Kaptanı’nı
sevdiğim kadar, Berbat Tevfik’i de severim. Vukuat Var’ın, Elçi Çemşir, Hamza ve Berber Reşit’