Emeğin Sanatı 161. Sayı
YILMAZ GÜNEY’İ TÜM İYİLİĞİ,
İNCELİĞİ VE SICAKLIĞIYLA ANIYORUZ!..
Mustafa DEMİR
Yağan yağmur
Esen rüzgar
İlle de fırtınalar
Seni hatırlatıyor
Otuz yıl önce yakalandığı amansız hastalıktan
kurtulamayarak bedenen aramızdan ayrılan;
eserleriyle, fikirleriyle ve anılarıyla milyonlarca
insanın yüreğinde yaşayan Yılmaz Güney’i
Ozan Emekçi yukardaki dizelerle dile getiriyor.
Evet, Yılmaz Güney adı ancak fırtınalarla ifade
edilebilinir. Yılmaz Güney’in Adana’nın yoksul
bir köyünde Nisan 1937 yılında başlayan, 1984
yılının 9 Eylülünde Paris’te sona eren kısa
yaşamı, gerçekçi fakat imkânsızları olur kılmış
onurlu bir yaşamdır. Yakınlarını, dostlarını hiç
utandırmamış, gururlandırmış bir yaşam!..
Onun erken ölümü milyonlarca insanı hüzne
boğdu. Yılmaz Güney’i bu kadar sevdiren ne
idi? Yılmaz Güney halka ve hayata bağlıydı.
Yüreği tükenmez bir enerji ve halk sevgisi doluydu. Azimliydi, disiplinliydi, çalışkandı... Olumsuzu olumluya çevirme becerisine sahipti,
korkusuzdu... Usta bir gözlemciydi. Dik başlı ve alçak gönüllüydü... Özgürlük ve bağımsızlığa
sevdalıydı. İnanç doluydu, sabırlıydı, savaşkandı... Kısacası Yılmaz’dı O!..
Yılmaz Güney herhangi bir sanatçı değildi. O romancıydı, hikâyeciydi, senaryo yazarıydı, şairdi,
hele hele sinemacıydı. Bütün bunları bir devrimci olarak icra ediyordu. O sadece savaşan bir
devrimci de değildi. Devrimin teorisine kafa yoran, siyasi değerlendirmeler yazan bir
devrimciydi. Devrimci fikirlerle ilk ilişkisini ilk romanı Boynu Bükük Öldüler’e yazdığı önsözde
şöyle dile getiriyor:
“945’lerde, Adana’da İnönü Caddesi’nde bir kolonyacı dükkânında çalışıyordum. On yedi
yaşlarında idim. Genç bir adam, işçilerden, köylülerden, söz eden, İspanya iç savaşının acılarını
anlatan şiirler okudu bana. Küçük, kırmızı kaplı bir cep defterine özenle yazılmış şiirlerdi
bunlar. Kim yazmıştı yüreğime coşku dolduran bu etkili şiirleri? İlk kez duyuyordum; bir adam
vardı, adı Nazım Hikmet’ti.