Emeğin Sanatı 159. Sayı
Can Baba, küfürbazlığı, delibozukluğu, dili yarıp yarıp
yeniden kurmasıyla Türk dilini candan yücelten, şair
kimliğini de sallamayan çağdaş bir Shakespeare idi.
Fındık kadar beyni olanlarla, edebiyatı öyle canlarının
istedikleri
gibi
çekiştirebilecekleri
bir
oyuncak
zannedenlerin hiç bir zaman anlamalarının mümkün
olmadığı kocaman yürekli bir şair oldu hep.
HAYIR DUA
N’oluyoruz diye kabaca sordum,
Nârin Bey gelecekmiş, onu bekliyorlarmış…
Dört vatandaşımız dinelmiş demir kapının orda,
Allah bağışlasın dördü de al-nazik,
Bellerindeki emaneti yokluyorlar ikidebir…
Debormanlar havlıyor,
Mersedesler gidiyor, Mersedesler geliyor.
Kapılar açılıp açılıp gümm kapanıyor,
Motorlar ısıtılıp mamuller soğutuluyor,
Devriye geziyor kartallar tepemizde,
Pike vaziyetler…
Bunca külfet, bunca zahmet
Canı tatlı bir muhteremin
Eceliyle ölmesi için…
Başka ne denir, Allah muaffak etsin!..
CAN YÜCEL
ABDÜLKADİR BULUT’UN ŞİİRLERİ
TOROSLARDAN DÜNYAYA YANKILANIYOR HÂLÂ…
Lirik, lirik olduğu kadar da toplumsal duyarlıkları duyan ve duyumsatan
Abdülkadir Bulut, 42 yıllık yaşamına karşın Türk Edebiyatında taklit
edilemeyen önemli bir iz bıraktı.
Abdülkadir Bulut, bir Akdeniz çocuğu olup 1943 yılında Anamur'da,
Dragon Çayı'nın kıyısındaki Akine köyünde doğdu. Çocukluğu ve ilk
gençliği bu coğrafyada geçti. Torosların insanını, çiçeğini, ağacını,
börtü böceğini yerelden evrensele uzanan bir çizgide kendi özgü
bileşimi oluşturan; onun devrimci tavrı şiirle özgünlükten ödün
vermeksizin buluşturan ve Torosların insanını coğrafyası, florası ve
faunasıyla birlikte vermesiyle kısa süren yaşamında kolay kolay
silinemeyecek bir iz bıraktı.