Sayfa 79
Her ne kadar Cemal Süreya, ona yaptığı "Kasabalı Lorca" yakıştırması üzerine sıkıca
yapıştırılsa da, “kasaba”nın sosyo ekonomik ve toplumbilimsel yapısını göz önünde tuttarsak,
dağların, yaylaların, kırların yörük çocuğunun "kasaba"lılıkla hiçbir ilgisi olmadığını görürüz.
“Kasaba” yerleşik yaşamı ve köylüleri her alanda sömüren mütegallibe yaşamını
simgelemektedir. Kasaba bağnazdır. Kasabalılık kırsaldan kente geçiş aşamasıdır. Çoğunlukla
üretmez, üreten köylünün alın teri üzerinden para kazanır.
Bu yapıyla Abdülkadir Bulut arasında hiçbir yakınlık yoktur. Tam tersine yazdığı şiirlerde
kasabalı yaşamına dair iğnelemeler yapar: “Bir kalıp sabuna 45’lerde / Anaç bir tavuk veren /
Anamur’un bayır köylüleri / Artık anlatmak sırası sizde / Beni elden duyalı beri / Selâmı sabahı
kesseniz de” “Hey Akpınar pazarı / Eşrafın otlu koyağı / Elma erik sepetleri tekmelenen / Ve
kelimeleri uzatarak konuşan Aşağı ve yukarı İğnebollu / Güzelim Ermenek köylüleri”
Abdülkadir Bulut, salt Lorca’yla anılamaz elbette. Kendisi gibi yaşama dair, şiire dair sağlam
izler bırakmış Ritsos, Neruda ve benzeri devrimci dünya ozanlarıyla aynı dokudan,
yürektendir.
Abdülkadir Bulut, devrimci tavrı ve hayata bakışıyla yüreğini halkına adayan, gönlü uçurum,
alnı sarp kayalık, korkusuz bir yiğitti. Ve 8 Ağustos 1985 tarihinde, yaşamının en verimli
döneminde, trajik bir trafik kazasında onu yitirdiğimizde henüz 42 yaşındaydı. Zamansız
ölümünü, yalnız ailesi, halkı ve yakın dostları için değil, bütün Akdeniz ve Türk edebiyatı için
de acı bir kayıp sayıyor; ölümünün 28. yılında onu özlemle anıyoruz.
Suların şairi, sularla arkadaş Abdülkadir Bulut’u, sulara, derelere, çaylara kelepçe takma
derdindeki HESlere karşı verilen onurlu mücadelede bugün daha iyi, daha yoğun anlıyoruz,
algılıyoruz artık.