Sayfa 11
odun yakarcasına sürüldü ölüm ocaklarına
benden ne kaldı sende bütün kavgalarda kırılan
ekmeği kanla karılan
mazlum korkak suspus ve namussuz kalabalıklarım ben
bütün köleleriyim tarihin
ve onlar bakışlarda aşk aradılar
bombalar yağarken masumiyete
sözlerde aşk sakladılar dize dize
dizeleri sarmaşıklar ve akasyalar gibi çiçekler içindeydi
bir yerlerde boğazlanırken namus şeref insanlık onur
keman seslerinde cuşa gelip
şatafatlı gecelerde düzüştüler aşk adına
kırbaç altındaydı mezralar dağlar
kırbaç
altında
aç
ömrü baç
bahtı kıraç
ömürler büzüştü bir sürüngen gibi
yalın ayakları kan içinde tarih
dağların başında eriyen karlar
gibi bir şeyler var şuramda
nasıl anlatsam yıldızların ve kertiyen dikenlerinin bendeki macerasını
uzaklardan geliyorum
kaçağım
bu adam mı sizin
aziz dediğiniz mübarek kişi
beyaz sakalları dizlerine değen
bilmediğimiz bir dilde dualar okuyan tuhaf canlı
Allah’ın kutsadığı bir simyacı mı bu
yoksa bir evliya falan mı?
daha güzel bir hayata ait hissederek geçirdi ömrünü
daha yüce ve anlamlı bir dünyanın insanı olduğunu düşünerek
daha farklı olmalıydı dostları arkadaşları
hayatın onu ittiği kıyı