Emeğin Sanatı 159. Sayı
kuşkusuz onun yüzündeki yazılarda saklıydı en kadim simyagerlerin sırrı
devlet hastanesinin kapısında sabahın köründe
uzak köylerden gelmiş insanlar kuşkularını saklayarak gülerken
şair sarhoş yatağından kalkıyor tanımadığı bir kadının
on bin yıldır kara sabanla çift sürmeye devam ediyor kıracın bağrında bir köylü
ve yukarda bir yerlerde ağaçlar arasında türbe
sanki oradan aşağıya bakarcasına beter gözleriyle yazgı
tutkularını ruhunun hücrelerine kapatırken keşişler
iki milyon insan öldüğünü yazıyor gazeteler
azizler haçlarını öpedursun
ilham perileri ne diyor bu duruma
tarikat şeyhleri hangi zikri çekiyor azman nefislerini halatlamak için
insan hakları hayvan hakları kadın hakları ne buyurmaktadır haklanan halklara dair
şakinin sakallarından kırlangıçlar uçarak geldiğini gördüler
burnundan ateş soluyan al bir küheylana binmiş
bu mu dedi-tanrıyla insan arasında köprü olduğunu söyleyen şıh
bu mu ruhlarımızı ateşten kurtaracak olan aziz
karşıda oturmuş nurani yüzünde derin anlamlar saklayan adamı göstererek
çocuklar mermi çekirdekleri çitliyordu öte çöl akşamında
çıdam ehli sabır kalesi nefsini kesip atmış mürşit
sorun ona nedir kanın simyası
bütün eski zaman yatırlarının kabirleriyle hasbıhal etsin artık
asıl ait olduğu yere göndermek gerek onu
ve mavi bir bulut çıkarttı kılınç yerine
azizin aziz ruhunu aldı kellesiyle bir
sonra gidip karşıdaki huş ağacının altına oturdu sessiz
yapraklarla konuşmaya başladı
sakallarına kuşlar kondu
sonra bindi ateşten küheylanına
bozkırda akıp gitti deli bir su olarak
……………………………………………………………….
“Harun yüzünü Leylâ'ya çevirdi sordu:
«Leylâ sen misin? »
«Evet Leylâ benim. Ama Mecnun sen değilsin. Mecnun'un başında olan o gözler senin
başında yok.»
Şiir:
Başkalarına baktığın gözle, Leylâ'yı nasıl görebilirsin?
Onu göz yaşlarınla tertemiz yıkamadıkça!
Bana Mecnun'un gözüyle bak; sevgiliye, seven gözlerle bakmalı” (7)
03.09.2008