EMEGIN SANATI | Page 10

Emeğin Sanatı 159. Sayı nefsin yedi katı taşla altun arasında yedi merhale insan-ı kâmile varmadan önce yedi basamak bütün bunları bilmeden bilirlerdi oralarda bütün aşıklar Hızır'dan başkası değildi Deyrul Umur yanında kınıfırlar lal açar gölgesi mor bir ağaç gördüm bir tepenin başında ak sakalı nur içinde konuğumsun benim otur gel göynümün baş köşesine oturup Hint inciri yedik Adana’da bir pınarın dibinde konuğumsun nere gitsem yanımdasın sensiz yiterim ıssızlarda yelle yüzünü yıkayan bir rençperdir göynüm benim bağrına taş basmış da gezen ömürler tanığı dostum yıldızlar kadar mı uzak bizim hasretlerimiz ben anlatayım da sen dinle yanışımı yani ben yanayım gözlerinin önünde cayır cayır sen beni anla işte hiçbir dil anlatamaz kalbimizdeki simyanın esrarını biz taşı altın diye bastık bağrımıza ömür taş üstünde açan yosundur biraz uzasan çınarlar gibi uzamasan yosun kalsan ne fark eder yüzünü gökyüzüyle yumayı öğrenmemişsen serhişin çiçekleri karda mavi gülüşür kuzu yitmiş dağ başında kuzgun bölüşür sağır mıydı kulakların-kara kafalı halkların tanrısı Utu sağır mıydı gök tanrısı-erlik han ve diğerleri Kumarbi-Zeus ve daha pek çok tanrı kuzu yitmiş dağ başında –kuzgunlar etin bölüşür tanrılar sağır kesilmiş bir acı çınlar bataklıklarında insanlığın acılar ki yılkı yılkı halımıza gülüşür titrek sakallarında rüzgâr dolaşan aziz yalın ayaklarıyla yolları kutsayıp gider nefsini çilehaneye kapatan keşiş kendi içinde bir cennetin sarp yollarında ağlar huşudan haberin var mı ey bilge akan sudan zıkkımdan katrandan sarı buğdaydan binyıllara iz bırakmış katırlardan ve develerden haberin var mı kara bodun