Kültür&Sanat « ed
dinde bir düzensizlik barındırır. Sığ zekalar, bunu bir olumsuzluk gibi algılar ama
düzensizlik, düzenin olmazsa olmaz koşuludur.
hafazakarlığın daha yavaşlatıcı yaklaşımlarının rağbette olmasının bir sebebi
de, hızın ve değişimin çok güçlü olmasından kaynaklanıyor. Nerede durma direnci varsa, orada çok güçlü bir ilerleyiş
oluşsun, hemen iki kutup da oluşur. Kutuplardan birinde asılı kalmak, mutlak bir
karşıtlığa dayanır. Bu durumu, yine zihnin oluşu kavrama yetersizliğiyle açıklayabiliriz, çünkü bilinç özdeşlik ilkesiyle
devinir. Bilincin en doğal refleksi ikiye
bölmektir: ya-ya da. Bu, “Ben bensem sen
değilim’ demektir. Bir şey kendisi ise başkası değildir çünkü. Bir yerde bir özdeşlik varsa, bir belirlenim varsa o belirlenim
zorunlu olarak karşıtını da kendinde
barındırır ve dışarı iter. Yani siz “A, A’dır”
dediğiniz sürece -ki bu özdeşlik ilkesinin
temelidir- “A, A-olmayandır” demek
zorundasınız. Bu aklın en temel iki ilkesidir. Akıl buradan bir üçüncü ilke daha
çıkartır; üçüncü halin imkansızlığı, yani
“A A ise, A A-olmayan değildir” derseniz o halde bir şeye “hem A, hem A-olmayan” veya “Hem siyah, hem siyah-olmayan” diyemezsiniz.
“ARA CİNSLER ÇOĞALACAK”
Sosyolojik olarak Türk toplumunun
son yıllardaki değişimini nasıl özetliyorsunuz?
Türkiye ilerlediği, geliştiği ve modernleştiği için ve bütün bu kavramlar da
özünde rasyonel olduğu için ülkenin
buna bir tepki vermemesi düşünülemez.
Türkiye bir yandan değişiyor, gelişiyor ama
bir yandan da kendi içinde bu hıza denk
bir direnç de üretiyor. Bir itilimle birlikte ‘itilim karşıtı’ itirazlar da oluşuyor. Bu
çatışma Türkiye’nin toplumsal yapısından
bekleneceği üzere bazen gelenekçi refleksler üretiyor. Şu evrede ülkemizde, mu-
var demektir. Bu çelişki de Türkiye’nin lehinedir. Dünyanın her yerinde de böyle
olmuştur. Ahlak kitapları, ahlaksızlığın en
çok olduğu dönemlerde yazılır.
“YAŞAM, AKLIN YASALARINI
BOZAR”
‘Kutuplaşma’ artık çok sık kullanılan
bir kavram, oysa Türk toplumunun
bunu aşacak çok büyük vasıfları, özellikleri ve kökleri var. Bu konuda ne düşünüyor ve ne öneriyorsunuz?
Kutuplaşma esas itibariyle bilincin iki uçlu
devinimidir. Bir dairede, diyelim ki bir aks
Ne ki yaşam, aklın bu yasalarını bozar ve
darmadağın eder. Yaşamda siyah-beyaz
karşıtlığı olduğu içindir ki griler vardır, siyah-yeşil karşıtlığı vardır. Yaşamda “yaya da” yoktur. Yaşam çoklu-birlik halinde işler, iki değerli değil, üç değerli bir
mantıkla. Bazıları buna fuzzy logic diyorlar. Yaşamda sonsuz merkez vardır.
Dünyayı ve yaşamı açıklarken tek bir
merkeze dayandığınız sürece kutuplara
dayanırsınız. Kutuplara dayandığınızda,
bu kutuplardan birine asılı kaldığınız takdirde çok kesin, çok zorunlu, çok genel
yargılara; yani dogmalara ulaşırsınız. Bu
sizin kendi tinsel birliğinizi sağlamanız
anlamına gelir ama başkaları ile diyalog
içerisinde olmamanız koşuluyla. Kutupların birbiriyle diyaloğu olmaz. Ne ki yaşam, uçların bu kibirli kutuplaşmasını çözer. Modern bilim, yani insanlığın şu anda
ulaştığı bilgi birikimi ve biçimi zaten bu
kutupluluğu çözüyor. Bizler de yaşama
baktığımızda bu yüzden bir kutupluluk
görmüyoruz. Dikkat edin, cinsler bile çözülüyor. Bugün hayvanlarda da, insanlarda
da sadece iki cinsten söz edilmiyor. Aracinsler ortaya çıktı ve bunun çoğalacağı
görülüyor. İster istemez buna karşı kendiliğinden bir direnç de doğuyor, direnç
| ekonomik denge | 37