Vivamus porttitor blandit ultrices
|11|
Muhip 4 aya yakındır yapar bu işi. 4 aydır bir yandan Ağrı’yı düşünerek yapar. Adeta şafak sayarak yapar. Buradan kurtulacağını bilerek yapar. Ya ötekiler? Artık iğnenin ucuna ipi geçirmekte zorlanan overlokçu Zeliha abla? Az biraz iş aksatınca ustabaşından fırça yiyen hâldaşı ortacı Leyla? Kendisini 2 dakika fazla beklemediği için servis aracını kaçıran Münire abla? Ya Ethem abi? Ortacıyken makineci olan Lokman? Saydıkları bir şafakları dahi yok bunların. Yalnız bir haftasonları var, ödeme günleri var, kira günleri var.
Birbirlerinin hâlinden en fazla anlaması gereken tüm bu çalışanlar, cangılda bu meziyetlerinden yoksun davranırlardı bazen. Muhip bunu sorar hep kendine. Bir işçi bir işçiyle neden anlaşamasın? Kendinden daha düşük konumda olana neden noksan baksın? Bunu ders kitaplarında okumamıştı Muhip. Zaten böyle şeyi ders kitapları anlatmaz, diye düşündü sonra.
Sabah damlalar sarkıtan perçemi, akşam paydosunda renklenirdi Muhip’in. O dün dikilen işin rengin neyse o olurdu. Yalnız o mu? Bir bütün atölye çalışanları Hindu rahipleri gibi rengarenk olurlardı. Saçları, kirpikleri, burun kılları renklere keserdi.
Öylesine yorulurdu ki, eve gelince duşunu alıp uyurdu Muhip. Günler geçer abisinin yüzünü dahi göremezdi. Abisi eve geldiğinde Muhip’i uyur görürdü, sabah da uyandığında Muhip gitmiş olurdu. Muhip günün muhasebesini uykuda yapardı hep. Rüyada…
- Muhip iş getir.
- Muhip yeşil ip getir.
- Muhip çıma ayağı getir. Çıma?
- Çıma?
- Çıma?
Ve sabah uyanınca perçemindeki iri su damlalarıyla yollanır yine atölyeye Muhip. Bu sabah daha berraktır damlalar. Bu sabah daha uykusunu almıştır. Araba camından etrafı izleye izleye vardı atölyeye. Güneş bugün dört defa yaladı atölyeyi. Muhip’in kuru kirpikleri kamaştı. Güneşin sıcaklığını hissetti. Bugün son günüydü bu atölyede. 4 ay boyunca saydığı şafak, saatleri saymaya düşmüştü.
Paydosu haber veren sesle işi son bulacak bugün artık Muhip’in. Abisi yarın için Ağrı’ya biletini kesmişti. Yine de bu atölyede çalışan, uzun bir süre de çalışacak gibi görünenleri düşünmeden alamadı kendini. Derken Ethem abinin ‘’Muhip yeni bir çıma ayağı getir’’ buyurmasıyla kendini toparladı. Çıma?
Paydos vakti gelip zil Muhip için son defa çalınca makineciler ağır ağır kalktılar yerlerinden. Fazla oturmaktan gerilmiş bedenlerini ufak birkaç hareketle rahatlatmaya çalıştı birkaçı. Temizlikçi kadınlar üzerlerindeki ip parçacıklarını temizlediler. Hepsi kapı önünde bekleyen servis aracına doğru yol aldılar. Muhip yazıhaneye gitti. Son maaşını aldı sekreterden. Önceden bilindiği için zarfa konulmuştu parası. Kapı önüne çıktı. Bugün son günü olduğunu bilenlerle sessizce vedalaştı. Servis birazdan kalkardı. Bir şey unutmuş gibi içeri girdi tekrar Muhip. Kimi sigarasını içiyor, kimi servisteki yerine oturmuş telefonlarıyla oynuyor, kimisi de telefonla konuşuyordu. Şoför yerine geçince 3 defa kornaya bastı. Kalkma saati geldiğini belirtiyordu bu. Muhip atölyeden çıkıp nefes nefese yerine geçti hızla. Mutluydu.
Ertesi gün işçiler zil sesini duyup atölyeye girince bütün makineleri dişleri sökülmüş canavarlar gibi mahzun ve meyûs bir hâlde gördüler. Hepsinin dikiş ayağı sökülmüştü. Yedek kutusuna baktılar, orası da boşaltılmıştı.
Muhip o saatlerde şoförün arka koltuğuna oturmuş, yolu izliyordu. Koca otobüsü kendi kullanıyordu sanki. Asfalttan dumanlar tütüyordu.Otobüsün içi de güneş hüzmelerine batmıştı adetâ. Gözleri kamaşıyordu Muhip’in. Kimi yolcular perdelerini çektiler ama Muhip şikâyetçi değildi. Güneşten dolayı kaşlarında birsıcaklık hissetti. Güneş hüzmeleriMuhip’in kavisli kaşlarını gökkuşağı misali rengarenk yapmıştı.