Edebiyat Dergisi EDEBİYAT | Page 22

Vivamus porttitor blandit ultrices

|11|

Sevda Abla’yla annem arkadaşlar; annem gönderdi beni yanına. Babam sayesinde tanıştım dememe ters gibi görünebilir, ama babam: okumayacaksan çalış demeseydi sadece annemin arkadaşı olarak kalacaktı Sevda Abla. Annemle Sevda Abla’nın nasıl bir arkadaş olduklarını da bilmem. Çok az gördüm bizim evde Sevda Abla’yı. Hatta bir kere mi ne. Sabah erken kalkmak gerekiyormuş burada çalışmak için. Servise yetişmek için okula gittiğimden de erken. İlk ayın sonunda işten eve gelince, yani servisten iner inmez Nurten Ablamın yanına gidip özür diledim. Pek bir sevindi. Bir sürü de nasihat verdi, çoğunu hatırlamıyorum bile. Annem babam o boşluğu dolduruyorlardı zaten, ne dinleyeceğim ki.

Sevda Abla, nasıl desem bana biraz ters biri gibi geldi önceleri. İşyerinde kimseyle pek konuşmaz, konuştuğunda da kısa ve öz konuşurdu. Diğer kızlar kendi aralarında fısır fısır konuşup dedikodu yaparlarken bu işine odaklanır pek pay vermezdi etrafındakilere. Bir iki salça olup konuşmaya yeltenenlere de soğuk ve umursamaz davranır, ısrar edenlere de haddini bildirirdi. Benimse yaptığım iş belliydi. Makinelerin üzerinde, diplerinde biriken bitmiş işleri toplayıp ütüye taşımaktı. Su isteyene su, fermuar isteyene fermuar, düğme isteyene düğme vermekti. Ellerinin altında biten ufak tefek parçaları bir iki etmeden kavuşturmaktı. Sevda Abla’nın dışında herkes emir kipiyle konuşurdu benimle. Nedendir bilmem; saçlarımın renginin bile böyle konuşmalarına sebep olduğunu duymuştum fısıldanmalarından. Bazen bağırır, bazen azarlar, bazen de hakaret ederlerdi bana. Küfürlü konuşmak neredeyse gelenekti atölyede. Öyle ki; küfürsüz konuşan yadırganır, hatta ve hatta neredeyse korkaklıkla suçlanırdı. Ama konu Sevda Abla’ya bir şey söylemeye gelince o kızların ağızlarındaki küfürler birden kaybolur en düzgün cümlelere dönüşürdü. Zamanla Sevda Abla’nın bana öyle davranmasının annemin arkadaşı olmasıyla alakalı olmadığını anladım. Bu beni ilk zamanlar rahatsız etse de sonra oldukça rahatlattı, mutlu olmuştum.

Patronumuz Leyla atölyeye girdiğinde herkeste bir sus pusluk, bir gerilme, bir telaş olurdu. Daha sıkı sarılırlardı işlerine. Yalancıkta da olsa daha seri çalışır gibi yapar, daha dikkatli kesip biçiyormuş gibi davranırlardı. Bense ne yapacağımı bilmez bir şekilde her seferinde ayağına dolanınca, Sevda Abla yanına çağırırdı. Sanki beni kanatları altına alıp saklardı, siner beklerdim. Leyla, yanlış kesilmiş ya da yanlış dikilmiş bir parça olmadığı halde kızları azarlar, olmadık laflar söyler ama hiç kimse sesini çıkarmaz adeta önlerindeki makinelere yapışırlardı. Sevda Abla’ya hiçbir şey demeden sadece yan gözle bakıp gitmesinin sebebi meğerse sendikalı olmasıyla alakalıymış. Sadece sendikanın etkisinin olduğunu sanmıyorum, çünkü Sevda Abla’nın kendine laf söyletmeyeceğini, lafın altında kalmayacağının belki de en iyi Leyla farkındaydı. Ayrıca da çevresindekilerle oynaşarak işini asmaz, dikkat ederdi. Leyla yokken de varmış gibi çalışan biriydi. Leyla içeri girip de Sevda Abla’nın yanından geçerken, “Leyla Hanım, ne ettiniz hazırladınız mı parayı? Bir haftam kaldı?” deyince, hiçbir şey anlamadığım halde Leyla’nın vereceği cevap benim bacaklarımı titretirdi. Sevda Abla’ma cevap vereceği yerde, “Ne dikilip duruyorsun orada, işin yok mu senin?” diyerek beni azarlaması Sevda Abla’ma vereceği cevabı duymamam için beni oradan uzaklaştırmak isteyişine yordum. “Ben çağırdım Simge’yi, işim var onunla.” diyerek eliyle işaret edip beklememi söyledi. Manasızca Leyla’nın gözlerine bakıyordu, bir cevap beklediği belliydi. Hiç öyle ezilip büzülmeden, dimdik söylemişti. Bir an öyle duygulandım ki sarılmak istedim, ama bunun ne yeri ne de zamanıydı. Leyla atölyeye şöyle bir göz gezdirdikten sonra, “Şu elimizdeki işleri bitirelim, fuara yetiştirmemiz lazım, dört günümüz kaldı. Fuardan sonra vereceğim paranı, merak etme.” demesiyle yürümesi bir oldu. Geçerken bana öyle bir baktı ki altıma yapabilirdim. Gittikten sonra biraz rahatlamıştım ama Sevda Abla’nın da diğer kızlar gibi parasını alamadığını, içerde maaşının olduğunu bilmiyordum. Diğer çalışanlar kendi aralarında bu konuyu sık sık konuşmalarına rağmen Leyla’nın yüzüne karşı söyleme cesaretini gösteremiyorlardı. Sevda Ablamı da en fazla Leyla kadar seviyorlardı. Ama sanıyorum ki Sevda Ablam’a az da olsa saygı duyuyorlardı. İçlerinden bir kaçı sendikalı olmak istemiş fakat Leyla hemen tehdit etmiş onları, “Sendikaya üye olursanız sizi işten çıkarırım, ona göre.”

Bir aydır gelinlik fuarına yetiştirmek için bütün kızlar geceli gündüzlü harıl harıl çalışıyorlardı. Sevda Ablamın da düğünü varmış meğerse. Fuar telaşından dolayı parasını alamadığı gibi izin alıp da düğün hazırlığı bile yapamıyormuş. Makinesinin üstünde ve altında dikilmiş ne varsa alırken, “Simgeciğim, alacağın var mı içerde?” deyince, ne diyeceğimi şaşırdım. Telaşla, heyecanla, “Var Abla, bir buçuk ayım var.” dedim. Öyle bir sormuştu ki elimden tutar gibi, kucaklar gibi, Leyla’dan alacağımı çıkarıp verecekmiş gibi, sahip çıkacakmış gibiydi. Leyla için küçük, benim içinse büyük olan parayı nedense almış gibi hissettim. “Tamam” deyip işine devam etmişti. Akşam üç dört kişinin dışında bütün kızlar mesaiye kaldılar ben eve geldiğimde.

Gece hangi saate kadar çalıştıklarının bir önemi yoktu, sabah aynı saatte servise yetişmek zorundaydı herkes, aksi takdirde işe yetişmek için taksiye binmeleri gerekecekti ki bunun altından da kimse kalkamazdı. O sabah Servis gecikti, telaşlandık, nafilece bekledik. Beklerken anladık ki servis hiç gelmeyecek. Ters giden bir şeyler olduğu açıktı. Sevda Ablam, daha fazla beklemeden taksi çağırdı. Hangi duraktan kimin bineceğini bildiği için servis güzergâhından gitmesini söyledi taksiciye. Alabildiği kadar aldı çalışma arkadaşlarını taksiye. Yolda da, “Merak etmeyin kızlar taksi parasını ya Leyla’dan ya da servis şoföründen alırım.” diyordu her zamanki kendinden emin edasıyla. Kızlar, Sevda Ablamın bir şey söylerken boşa konuşmadığını biliyorlardı; alacağım derse alırdı. Ama bunu ne zaman alacağı konusunda biraz tereddütleri vardı haklı olarak. “Maaşlarımızı alamıyoruz Allah aşkına, taksi parasını mı verecek o şıllık?” diye cılız bir ses duydum taksinin içinde. Sanıyorum bu kez Sevda Ablam değil de bunu söyleyen haklıydı. Cevap vermedi Sevda Ablam. İşyerine geldik ki kimse yok. İşyeri de yok. Atölye ordaydı da bomboştu, sinekler amaçsızca uçuşuyordu içerde.

Hüseyin BUL