E-KİTAP | Page 5

Nefes almayı bile dünyaya gelir gelmez öğreniyor olmak . Dokuz ayın sonunda , yaşamını , dünyada bağımsız devam etmeye başlamak ve talep edebilmek için ağlıyor olmayı bilmek . Yemek , beslenmek gerektiğini bilme . Şimdi soru şu bunu biz değil bedenimiz biliyor aslında yani insan aslında kolektif bir yapı ve bu yapıyı oluşturan her bir organ kendi sistematiği ile geliyor , birbiriyle entegre çalışan bu yapıyı model almak gerekmez mi ? Bedende her organ çalışmasını sürdürebilmek adına kendi özelinde temel ihtiyaçlara sahip ve bu ihtiyaçların karşılanması için talepte bulunuyor , sinyal veriyor . Yeni doğan bir bebek dünyaya gelir gelmez onun ciğerleri nefes alıp verme eğiliminde bulunarak vücudun temel ihtiyacı olan oksijen alımını sağlamak ve karbonhidrat vererek filtrelemek adına tanımlı görevi yapmak için harekete geçer . Der ki benim oksijene ihtiyacım var ve beyne der bunun için harekete geç . Bu ilk eylemin oldukça acı verici olduğunu söyleseler de hiçbirimiz ilk nefesimizi hatırlamayız . Nasıl bir acı çektiğimizi bilmeyiz . Ama beyin tüm bedene komut verir nefes al . Canımız acıya acıya alırız ilk nefesi . Tamamdır , temel hayatta kalma eylemi gerçekleşmiştir artık . Sonrasında hücrelerin varlığını sürdürebilmesi , yenilenmesi ve gelişmesi için beslenmeye ihtiyacı vardır . Yüzlerce vitamine , minerale , tonlarca değere ihtiyaç duyarız . Tabiat ana döngüsünde bu temel ihtiyacı bir bebek olarak dünyaya gelen varlık için , dünyaya getirenin bedeninde ziplemiştir . Muazzam bir döngüdür bu . Nefesle hayatını sürdüren bir varlık olarak , bir sıvının içerisinde yaşamın başlaması ve dünyaya gelirken , sancı içerisinde bir süreç yaşanması , bizi kısaca şöyle özetliyor . Temel elementlerin hepsine dönüşüyoruz . Sıvı olarak başlıyoruz , hava ile varlık kazanıyoruz , toprakla yok oluyoruz . Bu elementler bütünlüğü içerisinde muazzam bir döngü sürüp gidiyor .
Bu muazzamlık içerisinde bir mucize olarak başlayan her bir yaşam oldukça sıradanlaşıyor nedense . Mucizeler bütünündeki sıradanlık serpiştirilmiş her birimizin üzerine , dünyada hayat bulmuş her canlının üzerine . Biz insanla başladık , insanla devam edelim hikayemize . Bize Cenneti de Cehennemi de oluşturan varlıkların en mucizevisi , en eşsizi , en komplikesi aynı zamanda en yok edeni , en zalimi insan . Hani misler gibi , cennet gibi kokan , hani 9 ay içerisinde bir balonun içerisinde , sıvı içerisinde gelişerek çok çetrefilli sancılı ve çirkin vıcık bir yolla dünyaya gelen o mucize . Kafasını tutacak gücü olmayan tamamen başkasına bağımlı olarak her şeyi geldiği dünyada öğrenmek zorunda olan ortalama 70-80 yıllık bir ömrün ilk 3 yıllık sürecinde kendi temel ihtiyaçlarını kazanmaya bunları karşılamaya programlanmış , beden , zihin ve ruh komplikasyonu insan . Başka bir varlık yoktur ki yaşamı başladığı andan itibaren son bulma evresine kadar her anı yeni şeyler öğrenebilsin . Bir papatya mesela , oluşumu , amacı , beklentisi , hizmeti çok net değil mi ? Bir aslan , bir uğur böceği mesela . Döngüsünde değişiklik yapmaya ihtiyaç duymuş mu ? Sorgulamış mı kendini , amacını , beklentilerini değiştirmiş mi hiç ya da hizmette aksaklık yapmış mı ? Hayır . Bu aykırılıklar hep bizde hep insanda .
İlk insandan beri , en başından beri bu böyle olmuş aslında . İster dinsel , mistik anlamlandır . İster bilime dayalı bir çıkarım yap . İlk oluşumu itibariyle sorgulayan , merak eden , kural çiğneyen olarak , çok fazla düşünmeden hareket etmemiş miyiz ? Ebedi cenneti kaybetmek adına bir ağacın meyvesini koparmamış mıyız ? Bir sonun