Kömür
Yazı
Faruk Yıldız
Zaten o, böyle bir çocuktu. Kimselerin düşünmediğini düşünür, aklına bir şey
koydu mu da mutlaka bir yolunu bulur, icabına bakardı. Bu sefer de öyle yaptı
işte. Kimseye bir şey söylemeden sahile indi. Çok geçmeden elinde kocaman bir
odunla geri döndü.
“Çukura falan gerek yok.” dedi gülümseyerek.
Elindeki odunu gösterdi.
“Kömür vakti ya, bunu alan olmamış.”
Diğerleri pek yanaşmamışlardı bu işe. Hatta biri “Günah olur!” diye
tutturmuştu.
“Hepsi aynı gemiden gelmiyor mu, niye günah olsun ki?”
Bunu duyunca o da inadından vazgeçmişti sonunda. Yola tekrar geldiklerinde
kızıl saçlı çocuk sihirli bir asa gibi tuttuğu odunu sıkıca kavradı. Büyükçe bir
kayanın ardına saklandı. Diğerlerinin meraklı bakışları arasında, gelen ilk
kamyonun arka tekerlekleri arasına attı elindekini. Lastikler hafif bir sarsıntıdan
sonra yoluna devam etti. Pek işe yaramışa benzemiyordu. Kızıl saçlı çocuk
birkaç kez daha denedi aynı şeyi. Sabrı tükenmeye başlarken biraz da kızarak
söylendi.
“İki lastik birden geçsin üzerinden, siz asıl o zaman görün!“
Tam o anda yaklaşan bir kamyonun sesi duyuldu. Kamyon geldi, çocuk odunu
attı, lastikler sarsıldı ve tek seferde, hiç olmadığı kadar kömür saçıldı yola.
Kamyon gözden kaybolunca bütün çocuklar büyük bir zafer kazanmış edasıyla
fırladılar yola. Bağırıp çağrıştılar. Böyle birkaç kamyonu daha alt etseler
yanlarında getirdikleri kömür sepetleri erkenden dolar, bu iş çabucak biter ve
onlar da doğruca okul bahçesine top oynamaya giderlerdi.
Bir çırpıda, büyük bir iştahla temizlediler yolu. Yeni bir kamyon limandan
çıktığında hepsi çoktan yerini almıştı. Kızıl saçlı çocuk daha büyük bir hevesle
fırlattı elindekini.
49