Dilhâne Ağustos agustos | Page 49

Kömür Yazı Faruk Yıldız Zaten o, böyle bir çocuktu. Kimselerin düşünmediğini düşünür, aklına bir şey koydu mu da mutlaka bir yolunu bulur, icabına bakardı. Bu sefer de öyle yaptı işte. Kimseye bir şey söylemeden sahile indi. Çok geçmeden elinde kocaman bir odunla geri döndü. “Çukura falan gerek yok.” dedi gülümseyerek. Elindeki odunu gösterdi. “Kömür vakti ya, bunu alan olmamış.” Diğerleri pek yanaşmamışlardı bu işe. Hatta biri “Günah olur!” diye tutturmuştu. “Hepsi aynı gemiden gelmiyor mu, niye günah olsun ki?” Bunu duyunca o da inadından vazgeçmişti sonunda. Yola tekrar geldiklerinde kızıl saçlı çocuk sihirli bir asa gibi tuttuğu odunu sıkıca kavradı. Büyükçe bir kayanın ardına saklandı. Diğerlerinin meraklı bakışları arasında, gelen ilk kamyonun arka tekerlekleri arasına attı elindekini. Lastikler hafif bir sarsıntıdan sonra yoluna devam etti. Pek işe yaramışa benzemiyordu. Kızıl saçlı çocuk birkaç kez daha denedi aynı şeyi. Sabrı tükenmeye başlarken biraz da kızarak söylendi. “İki lastik birden geçsin üzerinden, siz asıl o zaman görün!“ Tam o anda yaklaşan bir kamyonun sesi duyuldu. Kamyon geldi, çocuk odunu attı, lastikler sarsıldı ve tek seferde, hiç olmadığı kadar kömür saçıldı yola. Kamyon gözden kaybolunca bütün çocuklar büyük bir zafer kazanmış edasıyla fırladılar yola. Bağırıp çağrıştılar. Böyle birkaç kamyonu daha alt etseler yanlarında getirdikleri kömür sepetleri erkenden dolar, bu iş çabucak biter ve onlar da doğruca okul bahçesine top oynamaya giderlerdi. Bir çırpıda, büyük bir iştahla temizlediler yolu. Yeni bir kamyon limandan çıktığında hepsi çoktan yerini almıştı. Kızıl saçlı çocuk daha büyük bir hevesle fırlattı elindekini. 49