Kömür
Yazı
Faruk Yıldız
Bir aksilik çıkmazsa ikindiye doğru bitiyordu işleri. Her seferinde topladıkları kömürü üçe bölmek de aralarındaki değişmez bir kuraldı. Elbette bütün bu çaba, koca kışı çıkarmaya yetmiyordu. Fakat ilkbaharda bol bol yağmur yağar, dereler sele dönüşür, o sel dağlardan yıkılmış ağaçları sürükler, denize ulaştırır ve sahil bu ağaç parçalarıyla dolarsa çocuklar onları da toplardı. Böylece gelecek kış için işler biraz daha yola girmiş olurdu.
Küçük dalların sobayı tutuşturmaktan başka hiçbir işe yaramadığını herkes biliyordu. Daha kalın olanlar ise belki biraz olsun ısıtmaya yarardı. Ama kömür … Kömür öyle miydi? Asıl meziyet bu kara taşların içindeydi hiç şüphesiz. Şöyle bir avuç attın mı sobaya, ev iyice ısınır, gece yatana kadar da idare ederdi. Çocuklar, iliklerine kadar işleyen kış günlerinden bilirlerdi bunları. Bu yüzden bu kömür toplama işi onlara zor gelmez, hatta bunu kendilerince bir eğlenceye, bir oyuna dönüştürürlerdi. En hızlı toplayanın, en fazla toplayanın, gözü kapalı toplayanın ama en sonunda hepsinin birden kazandığı bir oyun …
Bugün kızıl saçlı çocuğun aklında başka bir şeyler olduğu her hâlinden belliydi. Ne vakittir düşünüyordu aslında bunları. Kaç gündür tozu dumana katan kamyonların ardından gözlerini kısıyor, onları dikkatle izliyor, kafasında bir şeyler kurup duruyordu. Şuna emindi artık. Eğer yoldaki kasisler biraz daha fazla olsa … Ya da çukurlar biraz daha derin olsa … O vakit bu kömür hasadı daha bereketli olacaktı hiç şüphesiz. Bunu zamanında, yani kamyonlar gelip geçmeye başlamasından önce düşünmüş olsa belki bir yol bulur, çukurları büyütürdü. Ama geç kalmıştı artık. Ayrıca içlerinden biri başlamadan önce bunun kötü bir fikir olduğunu savunmuş ve şöyle demişti:
“ Yola asfalt dökerlerse o zaman görürsün gününü.”“ Doğru.” dedi kızıl saçlı çocuk ama yine de vazgeçmedi.
48