İ. HAKKI KAYMAK
Biraz yıpranmış, eskimiş de olsa
ustasının elinden çıktığı ilk günün
bütün ihtişamını taşıyordu.
Gözlerimi biraz daha havaya
kaldırarak adamın kitap okumaya
devam ettiğini gördüm. İçeriyi
incelemek için az vaktim
olduğunu, adamın elindeki kitabın
incelen kısmından anlamıştım. On
bilemedin on beş sayfası kalmıştı
kitabı bitirmek için, bu süre benim
için yeterdi. Hemen gözlerimi,
adamın arkasında bulunan,
dikdörtgen biçimindeki, iki
kısımdan oluşan; alt kısmın iki
kapakla kapatıldığı, üst kısmın ise
açık bırakıldığı, kitapların sırayla
dizildiği kitaplığa baktım. Kitaplığın
üzerinde geniş bir boşluk vardı ve
bu boşluk çok iyi değerlendirilmişti.
Saksı içerisindeki fesleğenler, kitap
kokularıyla birleşerek mekâna hoş
bir koku yayıyordu. Hemen
saksının yanında, vazonun
içerisinde bir demet papatya,
yanındaki fesleğen dolu saksıyı
kıskanarak solmuş gibi duruyordu.
Çiçekler çok güzeldi ama benim
dikkatimi yine en çok sevdiğim, o
nostaljik radyo çekmişti. Bu
dükkânı tamamlayan bir parça,
olmazsa olmaz bir ihtiyaç gibi
bana bakıyordu. Yıllara meydan
okumuştu, aklımdan ‘acaba
çalışıyor mu?’ diye geçirdim. Bir
anda sayfanın çevrilme sesiyle
irkildim, içeriye göz gezdirme
sürem dolmuştu. Oturduğu
yerden kalkarak önünde bulunan
çay bardağını alıp kitaplıkların
arasında ağır ağır ilerledi. Bir anda
istemsizce yerimden kalkarak
masaya doğru yöneldim.
Kitaplara üstünkörü göz
gezdirirken müsvedde kâğıtları
fark ettim ve istemeden de olsa
yazanları okudum. İki dize vardı
yalnızca, görmediğim,
duymadığım ve bilmediğim iki
dizeden ibaret bir müsvedde
yığınına bakıyordum.
‘Eyvah!.. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.’
Bu yan yana ve alelacele yazılmış
iki dizeyi göz ucuyla okuyup
yerime oturdum. Yerime
oturmamın üzerinden beş saniye
bile geçmemişti ki saçı sakalı
birbirine karışmış yaşlı adam
titreyen ellerinin arasında küçük
bir tepsinin içinde iki çay getirmişti.
Çay bardağının bir tanesini alarak
iskemlenin yanında, üzeri eski
dergilerle kaplanmış sehpanın
üzerine narince bıraktım. Aklım
hâlâ o dizelerdeydi, sanki adam
zihnimi okuyormuşçasına
önündeki müsvedde yığınını
alarak çekmecesinin gözüne
kaldırdı. Birden oturduğu yerden
kalkarak arkasındaki kitaplıktan bir
kitap çekerek bana doğru
yöneldi ve kitabı bana doğru
uzattı.
KÖŞEDEKİ KİTAPÇI