Dilhane Mart Sayısı mart | Page 17

İ. HAKKI KAYMAK Biraz yıpranmış, eskimiş de olsa ustasının elinden çıktığı ilk günün bütün ihtişamını taşıyordu. Gözlerimi biraz daha havaya kaldırarak adamın kitap okumaya devam ettiğini gördüm. İçeriyi incelemek için az vaktim olduğunu, adamın elindeki kitabın incelen kısmından anlamıştım. On bilemedin on beş sayfası kalmıştı kitabı bitirmek için, bu süre benim için yeterdi. Hemen gözlerimi, adamın arkasında bulunan, dikdörtgen biçimindeki, iki kısımdan oluşan; alt kısmın iki kapakla kapatıldığı, üst kısmın ise açık bırakıldığı, kitapların sırayla dizildiği kitaplığa baktım. Kitaplığın üzerinde geniş bir boşluk vardı ve bu boşluk çok iyi değerlendirilmişti. Saksı içerisindeki fesleğenler, kitap kokularıyla birleşerek mekâna hoş bir koku yayıyordu. Hemen saksının yanında, vazonun içerisinde bir demet papatya, yanındaki fesleğen dolu saksıyı kıskanarak solmuş gibi duruyordu. Çiçekler çok güzeldi ama benim dikkatimi yine en çok sevdiğim, o nostaljik radyo çekmişti. Bu dükkânı tamamlayan bir parça, olmazsa olmaz bir ihtiyaç gibi bana bakıyordu. Yıllara meydan okumuştu, aklımdan ‘acaba çalışıyor mu?’ diye geçirdim. Bir anda sayfanın çevrilme sesiyle irkildim, içeriye göz gezdirme sürem dolmuştu. Oturduğu yerden kalkarak önünde bulunan çay bardağını alıp kitaplıkların arasında ağır ağır ilerledi. Bir anda istemsizce yerimden kalkarak masaya doğru yöneldim. Kitaplara üstünkörü göz gezdirirken müsvedde kâğıtları fark ettim ve istemeden de olsa yazanları okudum. İki dize vardı yalnızca, görmediğim, duymadığım ve bilmediğim iki dizeden ibaret bir müsvedde yığınına bakıyordum. ‘Eyvah!.. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.’ Bu yan yana ve alelacele yazılmış iki dizeyi göz ucuyla okuyup yerime oturdum. Yerime oturmamın üzerinden beş saniye bile geçmemişti ki saçı sakalı birbirine karışmış yaşlı adam titreyen ellerinin arasında küçük bir tepsinin içinde iki çay getirmişti. Çay bardağının bir tanesini alarak iskemlenin yanında, üzeri eski dergilerle kaplanmış sehpanın üzerine narince bıraktım. Aklım hâlâ o dizelerdeydi, sanki adam zihnimi okuyormuşçasına önündeki müsvedde yığınını alarak çekmecesinin gözüne kaldırdı. Birden oturduğu yerden kalkarak arkasındaki kitaplıktan bir kitap çekerek bana doğru yöneldi ve kitabı bana doğru uzattı. KÖŞEDEKİ KİTAPÇI