DEFTERHÂNE’DEN TAPU VE KADASTRO’YA | Page 33

Tarih Boyunca Mülkiyet Anlayışı ve Osmanlı Toprak Düzeni İslâm’ın toprak düzeni bu temel esaslar çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. İslâm hukukunda toprak genel itibarıyla üç kısma ayrılmaktadır: 36 1. Arazi-i Öşriyye: Fetihlerde ele geçirilen topraklardan Müslümanların kullanımına bırakılan ve öşür vergisine tabi olan arazilerdir. 2. Arazi-i Haraciyye: Fethedilen topraklardan Müslüman olmayan halka bırakılan ve haraç adı altında vergi toplanan arazilerdir. 3. Arazi-i Memleket (Arazi-i Emiriyye): Fetihler sonucu ele geçirilip hiç kimseye dağıtılmayıp mülkiyeti devlete bırakılan arazilerdir. Bunların dışında arazi-i memlûke, arazi-i mevât ve arazi-i fey adı verilen araziler de bulunmaktaydı. Memlûke mülk araziler olup, mevât işlenmemiş, sahipsiz araziler için kullanılan tabirdir. Arazi-i fey ise, ganimet şeklinde elde edilen arazilerdir. Ayrıca, İslâm topraklarında bir de vakıf arazi türü bulunmaktadır. İslâm hükümlerince de teşvik edilen bu uygulama bir gayrimenkulun gelirinin hayır işlerinde ve toplumun genel menfaati için kullanılmasını amaçlamaktadır. Vakıf arazi uygulamasının Hz. Ali ile başladığı tahmin edilmektedir. 37 İslâm Devleti’nde arazi-i memleket iki kısımdan oluşmaktadır. Bir kısmı “hima” olarak adlandırılır ki halkın ortak kullanımına ait arazilerdir. Diğer kısmı ise “ikta” adı verilen arazilerdir ki beytülmâlden hak kazanmış kimselere kira karşılığında verilmişlerdir. İkta’ sistemi, Osmanlı Devleti’nde dirlik sisteminin anlatıldığı kısımda ve diğer toprak türleri de yine Osmanlı Toprak Düzeni başlıklı kısımda ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Buraya kadar anlatılan İslâm mülkiyet anlayışı ve toprak nizamı gerek Hulefâ-yı Râşidîn ve gerekse sonraki İslâm Devletleri ile Türk-İslâm Devletleri’nin toprak düzenlerinin temelini oluşturmuştur. İslâm’ın iktisadî ve sosyal yaşama yönelik pratik çözümleri ve insan fıtratına uygun uygulamalarından ilham alan kimi düşünürler İslâm’ın sosyal adalet anlayışından sosyalizme yönelik benzetmeler yapmışlardır. Bununla birlikte, İslâm’ın ferdî mülkiyeti tabiî bir hak saymasından hareketle ise liberal bir yapıya sahip olduğu yönünde fikirler öne sürmüşlerdir. Oysaki İslâm’ın mülkiyet nizamı ne sosyalizmin ne liberalizmin öğretilerini destekler mahiyettedir. Tamamıyla kendine mahsus sosyal ve iktisadî bir yaklaşı