Tarih Boyunca Mülkiyet Anlayışı ve Osmanlı Toprak Düzeni
XVIII. yüzyılın sonlarında mülkiyet fikrindeki en önemli değişiklik Fransa’da ortaya
çıkmıştır. Asillerden ve senyör hâline gelen burjuvalardan şikâyet eden köylü ve işçi sınıfının
mücadelesi 1789 Fransız İhtilali ile sonuçlanmıştır. Fransız İhtilali mülkiyetin, kralın bir bağışı
değil özgürlük ve eşitlik gibi kişilerin doğal bir hakkı olduğu görüşünü benimseyerek mülkiyet hakkını somutlaştırdı. İhtilali takip eden 1791 tarihli fermanda “arazi de dâhil her türlü taşınır ve taşınmaz mallar üzerinde kişilerin mülkiyet hakkına sahip olabilmelerinin doğal, dokunulmaz ve kutsal bir hak olduğu” 20 kabul edildi. Bu hakkın ancak karşılığı ödenmek şartıyla
kamu yararına sınırlandırılabileceği belirtildi.
Fransız İhtilali, ortaya attığı görüşlerden milliyetçilik ile imparatorlukların parçalanarak millî devletlerin ortaya çıkmasına tesir ettiği gibi, mülkiyet hususundaki anlayış ile de
modern mülkiyet düşüncesinin önce tüm Avrupa’da sonrasında ise dünyada kabul edilmesine etki etmiştir.
5. XIX VE XX. YÜZYILLARDA MÜLKİYET
Bu yüzyıllarda mülkiyet fikrinin gelişmesinde başta Fransız İhtilali olmak üzere,
XVIII. yüzyılda başlayan Sanayi Devrimi’nin bu dönemde süratle genişlemesi ve kapitalizm
fikrinin hemen tüm dünyayı sarması başlıca amiller olmuştur. Bilhassa XX. yüzyılda kapitalizm kendisini daha ziyade ticarî hayatta göstermiş, arazi dolaylı olarak sanayiye bağlı olarak
bu akımdan etkilenmiştir. Bu yüzyılda bilhassa menkul eşyalar daha fazla ön plana çıkmış,
yüzyılın sonlarına doğru menkul ve gayrimenkul yanında fikrî mülkiyet de en önemli mülkiyet alanlarından birisi hâline gelmiştir. XIX. yüzyılda malikine sınırsız yetkiler tanıyan bir hak
olarak mülkiyet anlayışı, XX. yüzyıldan itibaren daha belirgin bir biçimde yerini malikine çeşitli ödevler yükleyen ve kamu yararına sınırlandırılabilen bir anlayışa bırakmıştır.
Sonuç olarak, mülkiyet fikri insanın var oluşuyla birlikte ortaya çıkmış fıtrî bir hak olarak, çağının ve yeşerdiği coğrafyanın şartlarına göre farklı farklı telakki edilerek çeşitli şekillerde tezahür etmiştir. Günümüzde ise, toplum yararına aykırı kullanılmamak şartıyla, malikine dilediği gibi faydalanma, kullanma ve tasarrufta bulunma yetkisi veren mülkiyet hakkı, gerektiğinde toplum yararına kanunla sınırlandırılabilen ve sahibine çeşitli hak ve ödevler
yükleyen bir anlayışa dönüşmüştür.
20 Halil Cin, “Arazi”, DİA, C.III, s.343
10