Bilakis Dergisi Şubat Sayısı Şubat Sayısı | Page 14
TEFRIKA
ataraksiya.tumblr.com
Kreşenko
2. Bölüm
Ferit bir süre donup kaldı yerinde, Zeynep’e, boşluğa baktı. Ağzını açsa
pek çok kelime düşebilirdi de açmadı ağzını. Konuşmadan koltuğuna
doğru ilerledi. “Bir şey yapsan ne olacak” dedi içinden. Çaresizlikle kıçını
kaydırdı, kambur yapıp sırtını yayıldı koltuğuna. Otogarın yalnızlığıyla
bütünleştirdi kendini. Bir sigara yakmak istedi ama otobüsten çıkmak
istemedi. Kulaklığını takıp yolunu kaybettirmek istedi beynindeki
düşüncelere. Başardı da
Otobüsün ara verdiği hiçbir yerde inmedi. Zeynep’le göz göze gelmemek
için mükemmel bir çaba sarf etti. Otobüsten iner inmez uzaklaştı. Fakat
yine de son bir kez arkasına baktı. Zeynep’i etrafına bakınırken gördü.
“Beni mi arıyor acaba?” diye düşündü. Sonra çiğneyip düşüncesini
arkasını dönüp ayrıldı otogardan.
Şehrin içine doğru yürürken birden vazgeçip otogara geri döndü. Yeni
hayatını kurmak istediği şehir burası değildi. Bu hisse kapılmasının en
büyük nedeni Zeynep’in burada olmasıydı. Otogara geri dönüp, bir başka
şehre bilet aldı ve beklemeye başladı.
Zeynep hala oradaydı. Göz göze geldiler. Ferit’in yanına gitti. İki eski
sevgili iki yabancıdan bile daha yabancıydı sanki birbirlerine. Bir süre
konuşmadılar. Ferit konuşursa sesinin titreyeceği gibi saçma sapan
bahaneler bulup, kendini kandırıyor Zeynep’se konuya nereden
gireceğini bilemiyordu. Ferit saatine baktı. Gideceğin yeni şehrin
otobüsüne 20 dakika kalmıştı. Yanında sessizce oturan Zeynep’e baktı.
Kendini güçlü hissedip; “konuşacak bir şeyimiz yok.” Dedi. “Bana hiçbir
şey sormayacak mısın?” diye sordu Zeynep. Kelimelerini ortaya
dökemiyordu, istiyordu ki biri çekip alsın içinden. Ferit’in öyle bir çabası
yoktu. Birkaç ufak ve kırık kelimeden sonra Zeynep kalkıp gitti, Ferit’te
otobüsüne bindi. O an garip bir soru düştü aklına; “Acaba bu onu son
görüşüm mü?”
Ferit, ne yapacağını düşünmeye başladı. Her şeyden kaçabilmek için
çıktığı bu yolculuk nereye gidiyordu? Zeynep masum muydu? Birden bire
olmuştu pek çok şey. Hayatını değiştiren asıl neden bu değildi.
Kendisindeki bu değişikliğe askerlik neden olmuştu. Askere gitmeseydi
eğer Zeynep’le evliydi şimdi. Evlilik, bu kavram kendisi için hiçbir şey
ifade etmiyordu artık. Hayatında ilk kez kendisinde bir sorgulama isteği
duyumsadı ve isteği geri tepmeden sorguladı pek çok şeyi. Kendi
hayatına bir başkasının hayatıymış gibi baktı. O zaman anladı, pek çok
şey aslında zor değildi. İnsan zoru kendisi yaratıyordu.
İçindeki sorgu çok sert bir hal almıştı. Kendisini zorluyor, yaptıklarına
anlamlar yüklemek istiyordu. Son yaşadıklarından başlayan sorgu, daha
da derinlere hatta bazen çocukluğuna gitti. Psikologlar haklı mıydı?
Sokak aralarında unutulmuş bir çocukken aslında dünyanın kendisine
hiç de gösterilmediğini fark etti. Kimisi pilot olmak istiyordu, kimisi doktor,
kimisi öğretmen ama kendisi ne istemişti? Amcasını kıskanıp da polis
olmak istemişti fakat bu sadece kıskandığı içindi. Sorgularken farkına
vardı ki istediği şey, bozulan eşyaları tamir etmekti. Evet, eskiden buna
bayılırdı fakat annesi ya da babası ne zaman bozulan bir şeyin içine
açsa, düzeltmeye çalışsa hemen engel olmuşlardı. İnsan, kendi hayatını
geçireceği mesleği seçerken neden başkalarının etkisi altında kalır ki?
Kim bilebilir ki sana göre iyinin ne olduğunu? Bu lafı edenler sahiden
iyiler mi? Kendi hayatını devam ettireceği meslek için de çok çeşitli
öneriler sunulmuştu da birisi de olsun ne olmak istersin dememişti.
Toptan kumaş satan bir dükkanda çalışmak hayallerinin neresinde vardı?
Ama iyi para kazanırdı sırtı yere gelmezdi.
Meslekler hakkında sorgulamayı uzun uzun yaparken artık hayatının
geri kalanını geçireceği şehre geldi. Şehir merkezine inip dolaşmaya
başladı. Hava kararmak üzereydi. Sessiz bir şehre benziyordu. Elinde
tuttuğu çocuğunu çekiştiren bir kadın geçti yanından. Telaşını merak etti
ama soramadı. Daha fazla dolaşmak istemiyor, bir otel bulup
konaklamak istiyordu. Bir elektrikçi dükkanına girip sordu otelin adresini.
Adam uzatmadan tarif etti.
13
Bir sigara yaktı. Başını kaldırıp etrafa dikkatle bakıyor, bir
yandan da yemek yiyebileceği bir yer arıyordu. Gördüğü üç
lokanta da kapalıydı. Birden bir silah sesiyle irkildi. Sonra
silah sesleri artmaya devam etti. Yakın bir yerlerde bir
çatışma vardı sanki. Bir önceki durağında onu otobüse
bindiren ses tekrar dirildi; “Haydi, kalk gidelim. Burası
güvenli değil.” Diye bağırdı. Kulak bile vermedi. Ağır
adımlarla otele doğru ilerledi. Elinde silahla koşan biri geçti
önünden. Bir süre sonra döndü, Ferit’e baktı adam. Yüzünü
seçmeye çalışıyordu. Ferit adama baktı, elindeki silaha
baktı. Adam bir süre daha durduktan sonra koşmaya
devam etti.
Yavaşça çaldı otelin kapısını. Sonra artırdı vuruşlarını.
Otelin kapısı oldukça geç açıldı. Otelin sahibi, açmamaya
yemin etmiş bile olsa da bu kadar ısrarla çalan adamı
merak edip açmıştı;
Sen kimsin, ne var?
Ben uzaklardan geldim. Oda istiyorum.
Sen onlardansın değil mi? Sığınacak yer arıyorsun. Ölüyor
musun, ne yapıyorsan yap! Benim otelimi karıştırma.
Burasını talan edersiniz.
Bak, yanlış anladın.
Kapı kapandı. “Eğer, onlardan yani kimden bahsettiğini
bilmiyorum ama o bahsettiklerinden olsaydım bu dışarıdaki
silahlı insanlardan yani, bence seni çoktan öldürmüştüm.
Ne elimde silah var ne gidecek yerim. İzin verirsen
hikayemi anlatırım sana.” Dedi. Yaşlı adam kapıya
yapıştırdığı kulağını çe