Oyuncu karakterini de tanıdıktan sonra,
geriye sadece zevkle intihar edip, o karakteri
bedenine taşımak kalmaktadır. Canlandırdığı
karakteri iyi tanıyan bir oyuncu sahnede olduğu
süre içinde kendisinden hiçbir şey barındırmaz,
çünkü bedeni tamamen ona aittir.
Bir oyuncunun bedenini ne zaman teslim
edeceğini ve ne zaman geri alacağını da çok
iyi bilmesi gerekir. İntiharını sahneye bir adım
kala yapmalı ve alkış sesleriyle de bedenini
geri almalıdır. Canlandırdığı karakteri tüm
hayatına
taşıyan
oyuncular,
meslek
hayatlarının ileriki yaşamlarında ve kendi özel
hayatlarında pek çok soruna gebe kalmışlardır.
Çünkü unutulmaması gereken altın kural,
oyuncun karakterinin kişiliğini geçici olarak
kiraladığıdır.
Bir oyuncunun tüm bunları yapabilmesi
için, işin teknik bilgilerinden çok tutkuya ihtiyacı
vardır. İyi bir oyuncu tutkusuz kaldığı zaman
çok kötü olabileceği gibi, kötü bir oyuncuyu da
tutkuyla oynadığı zaman iyi bir performans
ortaya koyabilir. Sahnede olmak, başka bir
bedene bürünmek, tam anlamıyla bir aşktır ve
tutkunuz olmadan bu işi yapabilmeniz de
mümkün değildir. Her meslekte profesyonelce
o işin kurallarına göre çalışılabilirken
oyunculukta genel olarak bu mümkün değildir.
Çünkü sahnede nasıl durulacağını, sesinizi
nasıl ayarlayacağınızı bilseniz bile, tutkuyla o
karaktere bürünmedikçe vasatı aşmanız asla
mümkün olmayacaktır. Seyircinin sizin hala
kendi ruhunuzla sahnede olduğunuzu ve “rol”
yaptığınızı anlaması hiç de zor olmayacaktır.
İyi bir oyuncu asla “rol” yapmaz, yaşamayı
seçer; tutkuyla yaşamayı. Dolayısıyla başta
yaptığım tanımlamaya bir ilave de bulunmak
isterim; Oyuncu olmak tutkulu bir intihardır.
Öyle ki; ruhunuzu zevkle teslim eder ve
bugüne kadar varlığından hiç haberdar
olmadığınız ve belki de hiç sevmediğiniz bir
ruhu zevkle bedeninize sindirirsiniz.
ataksiya.tumblr.com