Dosya
Tevfik Fikret’in
İdeolojisi
UMUT TEZOĞLU
“Hak bildiğin bir yola yalnız
gideceksin.”
Edebi ilhamını “Aydınlanmacı” dinamiklerden
alan Tevfik Fikret, çağının ve coğrafyasının en ilerici
düşünce adamlarından biri olarak karşımıza çıkar. Onun
ideolojisini kavramak için yaşadığı dönemin devrimci
durumunu irdelemek gerekir. Kaldı ki Fikret, imparatorluktan cumhuriyete giden toplumsal evrim sürecinden
soyutlanamaz. Aksine bu sürecin tam merkezindedir ve
eserleri aracılığıyla onun kültürel zemininin oluşmasına
katkıda bulunmuştur. Bir diğer deyişle Fikret’in düşünsel
varlığı özgün bir anlatıma dökülerek döneminin bütün
köşelerine sinmiştir. Özellikle de “Aklın büyüleyen mûcizeleri önünde, Bâtıl geçecek yerlere hüsranla, inandım.”
sözündeki öngörüsü birçok köklü değişimin esin kaynağı
ve itici gücü olmuştur.
Büyük resme bakıldığında 18. yüzyıl süresince
Avrupa ekseninde gelişen ve Fransız Devrimi ile iktidara gelen aydınlanma zihniyeti, Osmanlı Devleti’ne
bir yüzyıl kadar gecikerek kısmen yansımıştır. Bu
yansıma elbette ki genç ve aydın bir zümrenin, bir tür
beyin takımının, süzgecinden geçerek şekillenecek ve
dillendirilmeye başlanacaktır. Örnek olarak Mekteb-i
Sultani öğrencisi Fikret, bir yandan “Batı”daki sosyal
kazanımlara yönelip eşitlikçi ve özgürlükçü değerleri
talep ederken bir yandan Osmanlı Devleti’nin gerici
yönetimince baskılanan genç zümrenin edebiyattaki
öncüsüdür. Öte yandan başkent İstanbul’da cereyan eden
söz konusu çatışma ve ikilik, sancılı bir dönüşüm evresine ortam hazırlamıştır. Yıldız’ın otoritesine karşı bir dip
dalgası halinde gün geçtikçe büyüyen isyan Fikret’in:
“Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun; Artık yeter
olsun bu denî (alçakça) zulm-ü cehâlet” dizeleriyle tarihe
geçer.
Eski rejimin açmazlarının aydın bilinçlerde
kesinlik kazanması Fikret ve kuşağını bir devrim
önderliğine soyunmaya itmiştir. 1908 Hürriyet
Devrimi’ne kadar İttihat ve Terakki hareketinin
destekçisi olan Tevfik Fikret, 1906’da Abdülhamit’e
düzenlenen bombalı suikast girişimini: “Ey şânlı avcı,
dâmını (tuzağını) bîhûde (boş yere) kurmadın! Atdın…
Fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın!” dizeleriyle
yüceltecek kadar radikal bir saltanat karşıtıdır. Ayrıca
etkileyici üslubuyla en azından okuma-yazma bilen
kitlelere hitap ederek onları ihtilalci bir yapılanmaya ikna
etmeye çabalamıştır. Üstelik “Dünyada şereftir yaşatan
milleti, ferdi; Silkin şu mezellet (düşkünlük) tozu uçsun
üzerinden.” diye seslendiği Millet Şarkısı adlı şiiri,
devrimin marşı olur.
Ne var ki 1908’den itibaren -Fransa’daki burjuva devriminde olduğu gibi- yönetimi ele geçiren kadro devinimi
frenlemiş, dahası sarayla işbirliği yaparak topluma
sırt çevirmiştir. 31 Mart olayıyla törpülenen, saltanata
ve derebeyliğe karşı ciddi bir itirazı olmayan, sömürü
kavramını gündeme dahi getirmeyen bir siyasal oluşum
Fikret gibi “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairi”, bir
dehayı, kaybedecektir. Umudunu yitiren ve Hân-ı Yağma
adlı ünlü şiirindeki “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha
(iştah sofrası) sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya
kadar yiyin!” ifadeleriyle İttihatçıları hedef alan T. Fikret,
1915’teki ölümüne kadar inzivaya çekildiği Aşiyan’dan
eleştirel şiirlerine devam edecektir.
R