Aşiyan Dergisi | Page 13

ışığın pencereden yansıyışını izleyerek. Zengin biri gelecekse eğer, yazık olacaktı o serveti biriktirmek için verdiği emeklere. Kanlı yaralarını paralarla kapatamazdı çünkü. Bir fikir adamı gelecekse eğer, yazık olacak şey onun düşünceleriydi bu sefer. Fikirleri ne kadar doğru olursa olsun, çekip alamazlardı onu ölümün elinden. Âşık bir kimse gelecekse eğer, bu vakit onun sevgisine, hayallerine yazık olacaktı. Ormana atılan bedenini çürümekten kurtaramazdı bir güzel kadına duyduğu sevgi. Kim gelirse gelsin, yarın onun için var olmayacaktı. Karısına son bir elveda diyemeyecek, yıllar yılı zihninde debelenenler açığa çıkmadan karanlığa gömülecekti. Kapıyı kendi ölümlerine çaldıklarını bilemeyeceklerdi. Bu kadar ani bir ölümden hiçbir şey kurtaramayacaksa eğer insanı, son nefesle beraber her şey tükenecekse neden yaşardı ki insan? Sevgi, ihtiras, sıcacık yuvalar veya şöhret… Hiçbiri, onunla beraber gelmeyecekti. Kapıyı çalışı, hayatında düşünerek yapacağı son eylem olacaktı belki de. Bu düşünceler daha da delirtti onu. Gün ağaralı epey olmuştu. Otomobil seslerine, okullu çocukların bağrışmalarına bakılırsa da gün dışarıdakiler için çoktan başlamıştı. Artık kapıyı birinin vurmasını bekleyebilirdi. Onu bir çiçek misali, köklerinden koparmak için tanımlanamaz bir istek duyuyordu. Kapının çalmadan geçtiği her saniye, öfkesini biraz daha artırıyordu. Bir an durup düşünseydi, ben ne yapıyorum diye, muhtemelen bugün başka türlü yaşanırdı. Fakat, bir an bile durmadı öfkesinden. Kapı çaldı. Dışarıdaki mi bu kadar acı çalmıştı kapıyı, yoksa kapı mıydı bu acı sesi çıkaran? Ömrü boyunca hiç teklemeden, aynı hızla akan saatin o an durduğuna emindi. Yavaşça kapıyı açtı. Bir kuryeydi karşısındaki. Genç yüzünün sıska vücuduyla birleştiği yerde, boynunda bir çanta asılıydı. Ne zengin ne de âşık görünüşlüydü. Lakin, umutları vardı elbet ve onu umutlarından koparacaktı. Her şey planladığı gibi gitti. Katil olacak adam değildi ama olmuştu işte. Soğuk suda duş aldıktan sonra, cesedi orada öylece bırakıp evden kaçarcasına çıktı. Sirkeci Garı’na gidip gördüğü ilk trene bindi. Ayılmak üzereyken, dün geceyi şöyle bir aklından geçirdi. Bulantı, nefret, korku, pişmanlık, hepsi içerisindeydi. Kim olduğunu bile bilmediği bir adama yaptıkları için kendinden tiksiniyordu. Öldürdükten sonra ne yapacağını hiç düşünmemişti. Üzerinde kan kokusu, evin her yerinde kan lekesi olması; sinirden gözyaşlarının akmamasını olanaksız kılıyordu. Geceden beri kafasında bir şeylerle meşgul olmaktan sıkılmıştı artık. Bu korku dolu, pişmanlık dolu ıstırap bitsin istiyordu. Telefona dokunduğunda ellerinin buz kestiğini fark etti. Rakamları hızlıca tuşladı ve dudaklarından şu kelimeler döküldü: “X, bir cinayet işlendi.” Telefonu kapattı. Oturup mavi üniformalıların gelmesini bekledi. Ağlıyordu hâlâ. Başını ellerinin arasına aldı. Sürekli hayatına bir renk katmak istediğini hatırladı. Bunu başarmış, ömür boyu çıkmayacak bir renk katmıştı: Kırmızı. AŞİYAN 13