Öykü
koyup ağlayacak bir omuz, öfkesini dökebileceği bir
beden, estetik zevk duyduracak güzel bir yüz aradı.
Hisleri birbirine karışıyordu. Kimsecikler yoktu. Dünyaya atılmış, yalnız başına bırakılmıştı. Dünya, ona
kendini çok önceden kapatmıştı. Yaşamadığını hissettiği
ne ilk, ne son seferdi bu. Böyle düşünmeyi kesti. Bu
dayanılmaz ağrıyı dindirmek namına, artık kapıyı açmak
için gerçek bir istek duyuyordu. Korkuya hapsolmuş
bedeni söz dinleyecek gibi değildi. Tüm gücünü topladı,
kuvvetlice irkildi ve sağ kolu, bedeninin sağ tarafından
hafifçe ayrıldı. Parmaklarını hiç oynatmadan apartmanın
kapısını araladı. Apartman, buz gibi yalnızlık kokuyordu.
Işığı açmak aklına bile gelmedi. Basamakları çıkarken
tökezledi bir an. Durdu, geri kaçmayı düşündü. Nereye
kaçabilirdi ki? Ruh ve beden bir kere ayrıldıysa birbirinden ve ruh kalmaya niyetliyse, beden Fizan’a da gitse
aynı acıyı duyacaktı. Bir basamak daha çıktı, bir tane
daha. Bu hallere düşecek adam değildi. Yine de düşmüştü
işte. Dairenin kapısına vardığında, kalbi göğüs kafesini
aşıp dışarı fırlamak istiyor gibiydi ve şiddetli baş ağrısı
bugün üçüncü kez uğruyordu. Anahtarlarını aradı. Zor
da olsa buldu. Kapıyı açtı. Bu sefer, korkusunun kokusunu duydu. Cesur bir hareket daha yaparak girişin
hemen karşısındaki salonun kapısını açtı. Onu karşısında
görmesiyle bayılması aynı ana denk geldi.
Dün gece, yine nedensiz bir şekilde kendini dünyaya yabancı hissetmişti. Her zaman bastırmaya çalıştığı,
hayatını boşa ve yalnız geçirdiği düşüncesi böyle zamanlarda canlanıyordu. O gece de her şeyin dışında ve bir
başınaydı. Eğer o an, telefon bir kez olsun çalsa, kapısı
bir kez olsun vurulsa bugün başka türlü yaşanırdı. Koca
dünya için fazlasıyla küçüktü. Yıllardır biriktirdiği para
geçiciydi. Yüreğindeki son sevgi kırıntılarını süpüreli
epey olmuştu. Hayattan bir beklentisi olmadığını
tekrarladı kafasının içinde. Onu buraya bağlayan bir şey
yoktu. Dün gece anladı, insanların neden birbirlerine ihtiyaç duyduğunu. Aklını böyle düşüncelere teslim ettiği ilk
sefer değildi bu ama bu seferki hiçbirine benzemiyordu.
Çocukluğundan beri, geminin dümenine hiç
geçememişti. Yakın olduğu için mahalle okuluna,
sonrasında eli iş tutsun diye meslek lisesine gönderilmişti.
Mecburiyetle gittiği bu okulları, para kazanmak zorunda
olduğu için başladığı iş takip etti. Ufacık gülümsemeler H