Aşiyan Dergisi | Page 11

Kırmızı DORUKHAN AÇIL Sirkeci Garı’ndan trene bindi. Bu sabahı diğer günlerden ayıran bir korku vardı üzerinde. Vagonda evden kaçtıkları her hallerinden belli iki çocuktan başkası yoktu. Kapının sürgülerini tutmuş, trenden aşağı sarkıyorlardı. Onun ifadesiz yüzüne inat, çocuklar şendi. Bu gülen yüzlerden kendi çocukluğuna geçiş yapması zor olmadı. Hayatı boyunca yaşadığı güzel ne varsa, çocukluğuna aitti. O da trenlere binmiş, gülmüş, hayaller kurmuştu. Şüphesiz ki o hayallerle şimdi arasında dipsiz bir uçurum vardı. Çok güçlü, mutlu bir adam olacağını hayal eder ve zorluklara her koşulda göğüs gerebileceğine inanırdı. Ta ki hayat ona göğüs gerene kadar. Gülmekten usanmayan çocukları izlemeye devam etti. Dün gece, zihninde uyuyan, uyanması an meselesi bir düşünce gibiydi. Son bir rüya görmek, yani uzaklaşmak istiyordu. Bazı zamanlar yaptığı gibi, şu an bir film karesi olsa nasıl anlatılırdı acaba diye aklından geçirdi. Mutlak, güzel iki çocuk seçilirdi trenin kapılarının sürgülerini tutmak için. Onun rolü içinse hayatını yüzünde taşıyan, alnı açık, uzun çeneli bir herif… Yönetmen, mutlak kameranın sağına bu yüzü yerleştirir; solda da sırasıyla kadraja girip çıkan sarı ağaçlar, tuğladan bir ev, kalabalık, kahvehaneler, yine kalabalık, ve gökyüzü olurdu. Hayalinde kalabalıktan gökyüzüne geçiş onda garip hisler uyandırdı. Kalabalık ne kadar bir aradaysa gökyüzü o kadar yalnızdı. Arada bir ziyaretine gelen kuşları ve bulutları saymazsak boşluğu doldurulamayacak kadar büyüktü. İnsanlara hayaller kurduran, yazarlara mürekkep, şairlere ilham olan gökyüzüyle ortak bir noktasını yakalayabilmesi, bu soğuk günde, kendi soğukluğuna nispet edercesine ilk defa gülebilmesine vesile oldu. Çocuklara bir kez daha baktı. Arkaları dönük oturuyorlardı. Kendileri gibi kısacık sa