Aşiyan Dergisi | Page 10

Deneme Afedersiniz, hangi dünya? İSLÂM DALP “Zordur temrin ve azdır gece ziynetlendirmek için günü... Tecrübesizlik, kaçan fırsatlar...” Henüzlerde tecrübe konuşmak olmamalı işim aslında ama şartlar ve fırsatlar öylesine dikiliyorlar ki karşıma, elini uzatma da dur hadi! Hepsinin bir lâhza olduğunu bilsem de bu zerreler kuruyor denizi ve derya dillere pelesenk... Nasıl olduğunu bilmeden hayret perdesinde bir telaş... Silik anılar ve toz kokusu... Astımım da hep böyle başladı hani. Can evinden taş bekçiler ve uzun yolda daim fırsatları sunan onlar aslında... Hâller ve gam çilesiyle; ıstıraplı bir yokuşun adımında, seyrek bir gömlek düğmesi: umut. Heyecanlar sunuyor ya hani çocuksu pencerelere bakan, ondandır ki bağlanmak telaş merdivenine, saltanatsız bir kalemde... Bir sal gerekiyor, bu fırsatlar denizinde seyahat yolcusu. Kağıtlar var ya! Şu isten mürekkepli deryalar. Ondandır ki deryalar deryayı yutar... Tenha bir beyin ile mümkün mü uçmak sinesine bu emellerin? Hep bir gerek lazım işleyen kalemler sahnesine. Saatler yaklaşacak ve sayfalar bir bir artacak ömür kitabında. Biz yalnızca sarnıç... Ve yaşamın gücünü akıllara duyurma vakti şimdi. Her delilik peşinden koşarak, bir yaprak sarrafı oldum. Yetmedi, tuz kokusuna hasta oldum ben, yani kelimelerden nar çıkaran adam... Kumullarda yaşayıp fındık gölgesinde nasiplendiğim de cabası. Yaşı boyunca hep bir kalabalık zihin taşıdı minik boynuna aykırı. Dostu ne yapsa çoğalan sayılardan başka bir şey olmadı ama bir hassasiyet vardı yüreğinde, izleri bir türlü silinemeyen... Onu buldum mu diye akıyor sorular dimağıma ya, hemen şöyle demek gerek; ben yalnızca bir seyyah şu yaralı iklimimde... Hepimiz toplansak ve dirensek kemiklerimizi çatlatırcasına, şu ufkun getirdiklerini alabilir miyiz acaba? Şimdi saklanan bir heceyi daha yarınlara topladım... Leylâk kokulu sabunlarla düşlerimi yıkayıp daha dilencil bir gayret ile selamlıyorum 10 AŞİYAN dünyayı: Merhaba Kedi... Dur, hemen hücum etme öyle şehrin unsurlarına, önce cümleyi deşifre etmeliyiz bir şiirin saflığında... Katıksızlık cinnetlerinden buldum mu kendimi, yoksa hâlâ aforizmalar diyarında mıyım? Kırık bir tebessüm ve güller dikenlere karışmış şu geçen istasyon durağında... Işığın oğlu diyordun ya hani bana üstad nam-ı diğer. Fark etmedin ki koridorları karanlıktır ülkemin, duvarları nâr! Yeşeren bir fidan olurum belki ama henüz uçuk lâleler. Renkler yine bulur gözlerimi, şu kulağımda damlayan nağmeler... Her biri parlarken güneşin tokmağıyla şarkısını renk renk ve duyanlara bir senfoni sunarlar silik bir tebessümle... Dönüp dönüp baktığımda gördüğüm keşke karaltılardan başka olsa ve anadilimin bayrağıyla salınsam şu bahçede. Zordur temrin ve azdır gece ziynetlendirmek için günü... Tecrübesizlik, kaçan fırsatlar... Yaşam budur işte, enerjisini adımlara saklayan bir şiir. Nağmelerinde ölüm haykırsa da sözlerinde derman... Ve yaşamın yıkık talebeleri satırlar şu merdiveni....