yamızda her ülkenin bir mitolojisi vardı. İnsanların doğa olayları ve varlıkları kar- �ısında kapıldıkları korkular yüzünden ürettiği bu mitoslar, çok ürkünçtüler... Zaman içinde bazı soylu sanatçılar, o mitosları yumu�atıp insancılla�tırdılar. Örneğin o soylu sanatçılardan biri, dünyanın ve insanoğlunun olu�umuyla ilgili olarak �öyle bir mitos kurguladı:
Daha hiçbir �eyin var olmadığı o eski zamanlarda, Kaos denen büyük bir bo�luk vardı yalnızca. Bu büyük bo�lukta da, zaman içinde, kocaman bir yumurta olu�up olgunla�tı ve bir gün ortasından çatlayıp boydan boya ikiye bölünüverdi! Yumurtanın içinde olu�mu� ilk tanrısal yaratık, hemen ayaklarıyla alt kabuğu a�ağıya doğru itti; böylece Yeryüzü( Gaya) olu�tu. Elleriyle de üst kabuğu yukarı doğru itti; Gökyüzü( Uranos) olu�tu...
Yumurtanın içinde olu�an ve çatlamı� kabukları iten bu ilk kanatlı tanrısal varlığın adı da, �a�k� anlamına gelen Eros�tu.
Böylece iki tanrı, Yeryüzü ile Gökyüzü, yaratıcıları olan Eros( A�k) yüzünden, birbirlerine hemen deli divane vuruluverdiler!.. Gökyüzü, Yeryüzü�ne duyduğu o sınırsız sevgisini kanıtlamak için, mavi giysilerini ı�ıl ı�ıl yıldızlarla, ayla, güne�le donattı hemen... Ve mevsimine göre yağmur yağmur, ı�ık ı�ık yağdı sevgilisi olan Yeryüzü�nün topraktan bedeni üstüne... Yeryüzü de, â�ık olduğu Gökyüzü�nün yağdırdığı o ı�ık ve yağmurları topraktan bedeninin bütün �ehvet ve sıcaklığıyla, en güzel bitkilere, tahıllara, en lezzetli meyve ağaçlarına dönü�türdü... Ve onların bu kar�ılıklı sevgileri ve üretimleri sürerken, a�k oklarının yaramaz tanrısı Eros da hep yanlarında oldu... O durmadan a�k okları gönderdi iki sevgilinin yüreklerine... Bu yüzden de Yeryüzü�nü ve Gökyüzü�nü artık hep o Eros denen A�k yönlendirmeye ba�ladı...
O iki ana tanrı, yani Gökyüzü�yle Yeryüzü, toprak bedenlerinden ölümsüz tanrı ve tanrıçaları, yarı ölümsüz çe�itli kahramanları yarattılar... Sonra da dünyayı yönlendirmek ve en güzele dönü�türmek üzere, kendi benzerleri olacak o güzel insanları da yaratmaya karar verdiler. Gökyüzü�nün döktüğü ı�ık ve yağmur sağanaklarıyla harmanlanıp döllenen Yeryüzü, kendi öz çocukları olacak insanları doğurdu toprak bedeninden... Ve onları kendilerinde bile olmayan bazı olağanüstü akıl ve yeteneklerle donattılar... Haliyle dünyamızı da çe�it çe�it güzellik ve nimetlerle doldurdular. Sırf öz çocukları olan bu insanoğulları ne istiyorlarsa bol bol ve karde�çe üretip kavgasız dövü�süz bölü�sünler diye. Ve gene hep aydınlıkta ve özgürce ya�asınlar diye ate�le, ı�ıkla donattılar onları...
İ�te o Yeryüzü�yle Gökyüzü�nün yarattığı ve her birinin ayrı görevleri olan tanrı ve tanrıçalardan on ikisi, bulutların üstündeki Olimpos�ta oturuyordu. Zeus, Ba�tanrı�ydı... Ve bu tanrıların altısı kadın cinsinden tanrıçalardı: Demeter, Afrodit, Hestiya, Atena, Hera, Artemis... Kalan altısı da erkek cinsinden tanrılardı: Zeus, Hefaystos, Apollon, Ares, Hermes, Diyonisos...
Gene bu arada Yeryüzü�yle Gökyüzü, yarı tanrı cinsinden pek çok yaratıklar da dünyaya getirdiler; sırf çok sevdikleri insanlara gerektiğinde yardımcı olsunlar diye.....
Bu yaratımlardan sonra Yeryüzü( Gaya) ve Gökyüzü( Uranos) adlı o iki tanrı, yalnızca sevgiye, karde�liğe ve adalete dayanan bir zemberekle kurdular dünyamızın düzenini. Ondan sonra da kendi hallerinde ya�ayıp gitmek üzere, �imdiki yerlerine çekildiler sessizce...
Evet, konuyu biraz daha açmak için, soylu sanatçıların i�lediği bir ba�ka mitosa da değinmek istiyorum kısaca. Olimpos�ta oturan Ba�tanrı Zeus�un kızkarde�i tanrıça Hestiya�nın sorumlu olduğu aile ocağındaki ate�le ısınıp birbirleriyle kayna�an bireylerle ilgili bir mitos... Evet, tanrıça Hestiya�nın aile ocaklarında yanan o dağınık ate�leri, gün gelip bir tek ülke halkını ısıtıp aydınlatmakla kalmayacak, zaman içinde bütün dünya halklarının karde�çe bir arada ısındıkları tek bir ocağın ate�ine dönü�ecekti... İ�te bu ate�in gücüyle artık aralarında karde�
61