✤
✤
Şubat 2017 | Sayı: 12 ilk kitabımda yazdım. Ayrıntıya girmeyeceğim. Kitaba yol açan dostlukların, ya�anmı�lıkların anı-öyküleri kitaptan okunabilir...
Sorunuzun son kısmındaki, öğrenim düzeyi ve meslek çarpı�masından doğan �edebiyat gücü� betimlemenizin çok güzel olduğunu vurgulayarak bu konudaki görü�lerimi de anlatayım.
Herkes tanık olduğu olayları, bilgisi, birikimi ölçüsünde, ya�ama nereden bakıyorsa, oradan yargılıyor, değerlendiriyor. Edebiyat duyarlılığı ve edebiyat gücü kavramları üzerinde henüz büyük lalar edebilecek yetkinliğe ula�tığımı sanmıyorum. Söyleyeceklerim kendi deneyimlerimle sınırlı. Bir de büyük yazarlarımızdan okuduklarımla...
Yazı üreten birinin öğrenim düzeyi, ne i� yaptığı, sosyal çevresi de tabii ki önemli bir unsur. Fakat, yazınsal bir yapıt için en ba�ta gereksinilen �ey, dil bilinci, estetik bilinç, temiz bir yürek ve bağımsız bir vicdan... Edebiyat gücünü gerçeklikten ve bu saydıklarımdan alıyor kanımca. Yoksa Sabahattin Ali�nin bugün bile döne döne okunmasını hangi gerekçelerle açıklayabilirdik.
Yaratılan eser, temiz bir yüreğin her satırda küt küt vuru� seslerini barındırırsa okunur oluyor. Aksi halde, duygu dünyamıza seslenmeyen, ayakları yere basmayan, bizim toprağımıza yabancı, soğuk ve e�ek yükü kof bilgiler yığınından ba�ka bir �ey ifade etmiyor yazılanlar...
Nitelikli eserler okumak insanı çevresine biraz daha keskin gözlerle, daha doğrusu sanat gözüyle baktırıyor; olayların on adım gerisini, on adım sonrasını o gözle bakınca daha kolay sezinliyorsunuz. Ve sezgileriniz sizi çoğu kez yanıltmıyor.
Sayıları az da olsa, kaleme alma cesareti gösterdiğim yazılarımı, meslekte keskinle�en gözlerimin bir kısmını sanat gözü olarak kullanabilme yetime bağlıyorum. Ya�amın her alanı, insana özgü bütün haller, sürdürdüğüm mesleğimin etkilerinden de olmalı beni çok ilgilendiriyor.
GÜNLÜK YAŞAM EĞİTİMİ
Ayrıca mü�teri olarak binen her türlü insanın, yalanlarına, doğrularına, ikiyüzlülüklerine, �övalyeliklerine, alçaklıklarına, yüceliklerine... yakından tanık oldukça, insanları tanıma yeteneğimin, sezgilerimin zaman zaman bir hayvanınki kadar geli�tiğini duyumsuyorum. Tanı�tığım, söyle�tiğim, yüzünü bir daha hiç göremeyeceğim ya�lı insanların, İkinci Dünya Sava�ı günlerine ili�kin ipucu sayılacak kadar kısa sözlerle, yutkuna yutkuna anlattıklarından, geni� çıkarımlar yapabiliyorum. Farkında değiller ama, her biri Heinrich Böll romanlarının bir kahramanı gibi konu�uyor bana. Hem de hiç farkında olmadan, bazen kafamda gezdirdiğim bir yazı taslağının birkaç tümcesini, bazen güzel bir öykünün en vurucu kısmını, oturdukları sıcak koltuğun üzerinde bırakıp gidiyorlar. Bir Türk taksi sürücüsünün, Stalingrad sava�ından dönen Alman askerinin ruh halini dü�ünebileceğini akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar anlatırlarken. En çok sevdiğim mü�teri grubu, bu sava� ku�ağı insanlar. Acılar ya�adıkları, acılar ya�attıkları için, her birinde onlarca öykü gizlidir. Ama artık son yıllarda onlar da tükendi...
İnsan en iyi bildiği, göz tanıklığı ettiği konuları yazmalı bence. Ben bunu yapmaya çalı�ıyorum. Zaten usta yazarların önerdiği de budur.
Dostum, hocam Fakir Baykurt bir gün, �Eni�te beni iyi dinle! � dedi, �Âlim unutmu�, kalem unutmamı�! Yanında hep not defteri bulundur. Yazı malzemesi akıyor taksine, kaçırmadan hemen not et, unutursun yoksa! �
Onun öğüdünü hemen tutmadığım için, taksiciliğimin toy yıllarında uçup gitmi�tir birçok değerli öykü. İnsan deneyim kazandıkça, sıradan görünen ya�anmı�lıkların bile içinde derin öyküler barındırdığını görmeye ba�lıyor... Behçet Necatigil ne güzel özetler bir dizesinde bu durumu:
✤
İNSAN EN İYİ BİLDİĞİ, GÖZ TANIKLIĞI ETTİĞİ KONULARI YAZMALI BENCE
✤
41