✤
✤ ve onun içindeki aktörleri belirleme çabası içindeyiz.
✤
ELEŞTIRDIĞINI SANIP
SINIRSIZ ÖVÜYOR BUNLAR TÜRK GERICILERINI.
✤ ve onun içindeki aktörleri belirleme çabası içindeyiz.
Gerçekten de Türkiye�yi ve bugün üzerine çöreklenmi� dinci kadroların izlediği korkunç siyaseti, sadece bir İslamcının hezeyanlarıyla açıklamak, hiçbir �ey açıklamamak demek. Ama bunu yapsaydı Çiğdem Akyol ve ku�ağı, Türkiye aydınlanma tarihinin �çapaklarını�, ki her aydınlanma tarihi böyle yer yer acımasız, hatta kanlı çapaklar da içerir, emperyal ba�kentlerin tatlı su solcuları aracılığıyla güttüğü medyanın önüne bu kadar pervasızca sermezdi. Demek ki, kendilerinden ne isteniyorsa onu yerine getiriyorlar.
Çiğdem Akyol gerçekten tipik bir örnek: Erdoğan�ın büyük yetkilerle donanmı� bir cumhurba�kanı olması halinde, her �eyin daha da kötüle�eceğini yazıyor, daha doğrusu yineliyor 2016 ortasında. Böylece CHP-HDP çaresizliğinin AB ba�kentlerindeki sözde muhalefet talebini de kar�ılamı� oluyor. Bunların hepsi için Türkiye ilericiliği, cumhuriyetçilik, aydınlanmanın zor tarihi, daha en ba�ından itibaren bir anomalidir. Ba�ka da bir görü�e hayat hakkı tanınamaz.
Örnek bulmak zor değil, biz adım adım gidelim. Çiğdem Akyol, seçim yılı da olan 2011�den parlak bir tablo veriyor:
�Erdoğan ayrıca yeni refahı değerli bulan ve korumak isteyen, halinden memnun bir orta tabaka yarattı. AKP, sosyal adalete tüm diğer partilerden daha çok katkıda bulunuyor. Dünya inans krizini altında birçok ülke inlerken, Türkiye�nin durumu gayet iyi. Erdoğan i� ba�ına geldiğinden beri ki�i ba�ına gelir üç kat arttı... �
Böyle bir övgüye çok sık rastlanmaz. Ancak biz, övgüsünün düzeyi ve sonuçları hakkında hiçbir ikri olmayan, çünkü metropolleri de onlara bağımlı vasalları da tartamayacak bir �ara�tırıcı zekâ� ile kar�ı kar�ıyayız. Eğer The Economist ve Wall Street Journal böyle �eyler yazabiliyorsa, Çiğdem Akyol ve ku�ağının o medyaya kar�ı bir söz söyleme cüreti yoktur.
�Kapitalizmle birle�mi� İslam birdenbire herkes için �ık� bir hal alabilir. Akyol, Goldmann Sachs�ın 2050 yılına kadar Türkiye�nin dünyadaki en büyük 10 büyük ekonomik güçten biri olacağı görü�ünü savunduğuna dikkat çekerken, ba�ka bir rengin egemenliği altındadır. Bu rol dağılımının farkında olduğu da ku�kuludur.
EGEMEN MEDYANIN GÜCÜ
Akyol ve benzerlerinin, yani Batı�da hizmet veren Türkiye kökenli gazeteciler ku�ağının bu saptamaların dı�ında bir çizgide dü�ünce ve yargı geli�tirebileceğini dü�ünmek zor. Biraz da bu nedenle, Çiğdem Akyol, Erdoğan�ın ekonomiktoplumsal ba�arılarını rahatça sıralayıp övebilmekte, maliyetin laik cumhuriyet dü�üncesinin yıkılması ve dinciliğin milliyetçi bir efekt e�liğinde hayatın her alanında güç kazanması olduğunu hiç tartı�mamaktadır. Erdoğan�ın izlediği Kürt politikasını �uygun� bulabilen Akyol için, Erdoğan�daki kendine güven, zaman içinde, a�ırı bir özgüven halini almı�tır ve İslamcı bu politikacı rahatça övülebilmektedir:
�Ekonomi büyüdü, ülke modernle�ti ve demokratikle�ti. Modern alı�veri� merkezlerinde daha çok Türk, alı�veri� yapabiliyordu ve metropollere yakın modern sitelerde ya�ayabiliyordu. Hastalık sigortası yapıldı ve ta�rada bile olumlu geli�meler hissedilir oldu. �( s. 193)
Avrupa�daki Türkçeli toplumun gençleri için bu kitapta muhalif gazeteci olmanın reçetesi de gizlidir: �Ama artan bu güçle birlikte Erdoğan�ın gösteri�li kendine güveni, kendine a�ırı bir büyüklük yakı�tırmanın sınırlarına yükseldi. Ses tonu kabala�ıyor, ajandası İslamcı temalarla doluyor, yüksek milliyetçi doz daha sık duyuluyor. � Yoksulluktan özgün karizmasıyla kurtulan ve zirveyi fethedebilen bir olağanüstü politikacı ile kar�ı kar�ıyayız. Akyol, Erdoğan�ı nereye koyacağını bilemiyor, üstelik bunu kendisini muhalif ve solcu gösteren bir etiketle yapıyor:
�Atatürk�ten sonraki en güçlü politikacı
30